1 Mart 2025 Cumartesi

Şubat Postası: Neler Oldu?

Selamlar, sevgiler ve daha neler neler… Bunu söylemeyi seviyorum maalesef :) Şubat ayının son günü bloğa bir merhaba demeye geldim. Rüzgar gibi geçen bir ay daha oldu. Günler, haftalar birbirini kovalarken yaşayıp gidiyoruz resmen. Daha dün yılbaşı hediyelerimizi heyecanla açıyor, geyik yapıyorduk bununla ilgili. Heyhat canım heyhat! 

Şubat ayı hızlı geçti geçmesine ama ben pek verimli geçiremedim ayı. Lazer ameliyatı sonrasında gözlerimi çok yormamak amacıyla kitap-dizi-film faaliyetlerine biraz ara verdim, podcast dinledim arada. Bir noktadan sonra yavaştan öğle yemeklerime dizi-filmler eşlik etmeye başladı tabii ki. 

Şubat ayında okuduklarım

Merak etmeyin ben metropolde yaşayıp da o keşmekeşe rağmen ayda 20 kitap okuyanlardan değilim. Okuyabilene bravo :) İki tanecik kitap okudum hepi topu. Şöyle ki; 

Puslu Kıtalar Atlası

Puslu Kıtalar Atlası için kendimi dövmek istiyorum desem? Dövmeliyim çünkü şu canım kitabı tam 10 yıldır bekletiyorum ben. Az buz değil, 10! Her sene okuyacağım deyip ya unutuyordum ya başka kitaplar okuyordum. Bu yıl kafama nasıl bir taş düştüyse minik okuma grubumuza yılın son günlerinde “yeni yılın ilk kitabı Puslu Kıtalar Atlası” dedim ve hazır ola geçtik. Tabii ki ben lazer ameliyatı olunca ilk ay okumam ikinci aya sarktı biraz ama tekrar elime alınca baştan başladım bir nefeste okudum. Nefis! Nefis! Nefis! Okuyunuz. Okutunuz. Kütüphanenizde bulundurunuz efenim. Müthiş bir kurgu ya. Hayran kaldım kalemine, kurgu yeteneğine. İhsan Oktay Anar, uzun yıllar sonra -nihayet- tanıştığımıza memnun oldum. Külliyatını hatmedeceğimden emin olabilirsin. Kitapla ilgili daha sonra ayrıca bir post yayınlamayı düşünüyorum, böyle araya kaynatamam :) 

Kumarbaz

Daha önce okuduğum bir kitabı neden tekrar okudum bilmiyorum. Aslında biliyorum, kitabı kütüphanemde görünce ve içeriğiyle ilgili asla bir şey hatırlamayınca hafızam beni ürküttü biraz. Yeniden okudum bir telaş ama okudukça hatırladım detayları, beynim unutmamış sadece saklamış biraz bir şeyleri :) İkinci bir okuma olduğu için bir çırpıda okudum, güzeldi pek tabii. İlk kez okuyacaklar için oldukça akıcı, kumarın tüm kötülüklerin annesi ya da babası olduğunu pek güzel yansıtan incelikli bir kitap. Okuyunuz efenim, es geçmeyiniz. Dosto’cum bu kitabı kumar borcu yüzünden tam 29 günde yazmış :) İlginç bir bilgi olarak sıkıştıralım şuraya. Yumurta kapıya dayanınca insanın ne kadar yaratıcı olduğunu ben de pek çok kez deneyimledim metin yazarlığında. 

Şubat ayında izlediklerim

Bu ay öğle yemeklerinde biraz podcast biraz dizi - film izledim. Podcast konusunda daha sonra biraz ayrıntılı konuşmak isterim :) İzlediklerim şöyle; 

When the phone rings 

Yıllar yıllar yıllar belki de yüzyıllar sonra kdrama izledim. Twitter yüzünden izledim zira timeline’da sadece ve sadece bu dizi vardı efendim! Ne zaman açsam iştahla izleniyordu ve artık direnmek anlamsızdı. Yether!!1!1! nidalarıyla açtım ve izlemeye başladım. Son bölümü az önce bitirdim. Bence çerezlik, fena olmayan bir diziydi. Günde bir dal izledim ve bitiverdi. Bu yönüyle oldukça akıcı olduğunu söylemem gerek. Kdrama klişelerini özlemişim, inkâr edemem. 

Rüzgara Bırak

Güzel şeyleri nasıl abartıyorsak hatta kabartıyorsak kötü şeyleri de aynı şekilde itinayla abartmalıyız diye düşünüyorum. Haksız olabilirim ama haklıyım. Öyle. Rüzgara Bırak filmi Barış Arduç ile Hande Erçel ikilisinin başrolünde oynadığı ve tamamen fanlara hizmet ettiğini düşündüğüm çerezlik mi desem klişenin klişesi mi desem karar veremeyeceğim bir film. Filmin konusu daha önce pek çok kez gördüğümüz, aşina olduğumuz bir konu: Esas karakterlerden biri diğer esas karakteri bir anlaşmaya ikna etmek üzere yanına gider ve ikna sürecinde hop aşk başlar. Aa! Nereden çıktı bu aşk şimdi ama değil mi? Hiç beklemiyorduk :) Müthiş bir güzelliğe sahip Hande’nin oyunculukta hala geride olması üzücü ama aslında dizi-film konusunda genel anlamda ileriye gittikçe geriliyoruz durumu var. Çoğu proje Ortadoğu ülkelerine satılmak üzere çekiliyor; konular, oyuncular ve birçok detay genelde hep aynı. Film klişe, izlemeseniz de olur. Ben öğle yemeğimi yerken izledim. Siz de bir iş tutarken izleyebilirsiniz özel olarak hazırlık yapıp izlemenizi tavsiye ve tasvip etmem :) 

Mart ayına resmi olarak geçiş yapabilirim. Bugün ilk sahura kalkacağız. Çok şükür kavuştuk :) Ramazan ayını seviyorum; keyifli, huzurlu, eğlenceli, kalabalık, lezzetli, coşkulu geçiyor. Bu ay iki önemli yaş günü var hem :) Biri benim. Kıps! 


7 Şubat 2025 Cuma

4 Şubat: Unutulmaz bir gün!

Bugün minnoş yeğenimin yaş günü! 4 yıl önce bugün ikinci kez hala oldum sayesinde. Ve bir erkek halası ile kız halası olmanın ne denli farklı olduğunu bu dört yıllık süreçte çok iyi deneyimledim. 

Cancağızım! Öylesine zarif bir kız çocuğusun ki seni anlatmak ve tarif etmek imkânsız! Biliyorsun, favori halan benim! Diğer halalarına isimleriyle seslenip benim peşimden “ala, ala!” diye koşmanı beni biricik, en sevdiğin, en favori halan ilan etmene yormuştum ama meğer ismimi söyleyemiyormuşsun halacım! Zira adımı azıcık söyleyebildiğin ilk an bu kez adımla koştun peşimden. Abinin izinden gidiyorsun küçük kız :) İsmimi söylemene bayılıyorum! Abin ve senin için her zaman masalcı arkadaş olarak kalacağımdan şüphen olmasın! Senin hatta sizin için daima ama daima heybemde yeni kelimeler, yeni hikayeler, yeni maceralar olacak. Bilirsiniz, halanız hikâye uydurmaya bayılır. Sizinle gülme krizlerine girmek, mahalle maçı yapmak, misafircilik oynamak, abi-kardeş tartışmalarınıza şahitlik etmek, uyku öncesi gevezelik etmek, yolculuk yapmak, kudurmak çok eğlenceli! 

Cancağızım E, seni gözlerimiz dolacak kadar çok seviyoruz. Kalbimizi titreten bir sevgi bu. Ne kadar anlatsak da tarifi imkânsız. İyi ki doğdun küçük kız! 


Not: Bu minik içeriği 4 şubattan bir gün önce yazmış ve otomatik yayınlanması için planlamıştım fakat bir şeyleri yanlış yapmış olmalıyım ki yayınlanmamış. 4 Şubat 2025 tarihinde yayınlamışım gibi okuyoruz bu postu, ona göre :) 



18 Ocak 2025 Cumartesi

Ocak Postası: Hadi blog yazmaya dönelim!

Selamlar, sevgiler ve daha neler neler…

Blog yazma işi hâlâ çok popüler ama biz tembeliz bence. Biraz büyüyünce neden buraları terk edip gittik hiç bilmiyorum. Hayat neden bizi bu kadar içine çekti de birkaç satır yazacak kadar vakit ayıramaz olduk, ha? Şahsım adına konuşuyorum, geçtiğimiz yıllar boyunca hiç yazmadığım kadar yazı yazdım ama hiçbirini buraya yazmadım. Bilgisayarımda binlerce yazılık geniş bir arşiv var desem inanır mısınız? İnanın lütfen, var :)

2024 yılının son ayı benim için biraz garipti. Dönüm noktası deyip gözümde büyütmek istemiyorum çünkü bu konuda kafam fena halde karışık fakat yazı konusunda epey dinginliğe kavuştuğum bir döneme adım attım diyebilirim. Hani bir kitap okudum ya da bir film izledim hatta artırıyorum bir adam/kadın tanıdım hayatım değişti deriz ya hayatımızın bir döneminde, hah işte buna benzer bir şey oldu ama asla bu kadar büyütülecek bir şey değil, lütfen siz de ben de kafamızda büyütmeyelim bu meseleyi. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi minvalinde düşünelim. Kötü bir örnek oldu sanki be. Neyse. Yazdım, silemem.

Şu sıralar minimal düzeyde içerik yazıyor, bundan fena halde keyif duyuyorum. Zihnimin sakinleşmesi için buna ihtiyaç varmış. Esasında bir on beş gün kadar tek satır yazmadığım minik bir ara verdim fakat kelimeler beni çağırınca KPOP idolleri kadar olmasa da ben de comeback yaptım. Özlemiştim, yalan yok. İşbu sebeple buralara daha sık uğramayı düşünüyorum. Çünkü neden olmasın? Vallahi bizi yazmak kurtaracak!

Modern çağın ya da sosyal medyanın mı desek bilmem yeni kelimesi “ghosting” bu aralar çok sık karşıma çıkıyor. Nedir bu ghosthing ya da ghost’lamak? Çok sevimsiz ve saygısızca bir şey, çoğunuz biliyorsunuz. İletişimin aniden kesilmesi efenim. Evet, hayatınızın bir döneminde böyle bir şey yaşadıysanız eğer tebrikler, ghost’lanmışsınız! Pek tabii ki ben de ghost’landım! Çünkü adam ghost hocam! :)

Ne kadar sinir bozucu bir şey bu, değil mi? Arkadaşınızın sizinle aniden iletişimi kesmesi ve sizin iletişim çabanıza kayıtsız kalması çok saygısızca bir şey. Lütfen siz siz olun ve görüşmek istemediğiniz arkadaşınıza ‘görüşmek istemiyorum’ deyin. Bu kadar basit. Onlar da tamam desin, olsun bitsin. Mis! Neticede o ana kadar arkadaştınız siz, hiç mi hatırı yoktu o zamanların?

Bu ghost konusu neden yazımda birden peyda oldu bilmiyorum. Biliyorum da bilmiyorum:)

O halde bu yazının şarkısı yine yeniden “bu” olsun. Çünkü lost on you arkadaşlar, şaka değil!