27 Aralık 2016 Salı

Kitap Okuma Alışkanlığımı Nasıl Kaybettim?

Başlığı okuyanlar şok! :)

Bu aralar herkes "kitap okuma alışkanlığımı nasıl kazandım?" temalı yazılar yazıyorken ben de son günler yaşadığım okuyamama durumunu yazmaya karar verdim. Aslında bu temada okuduğum yazılar biraz eski, bir ara bloglar arası böyle bir yazı zinciri oluşturulmuş muhtemelen ve ben yeni denk gelip 4-5 tanesini üst üste okuyunca bir durup kendime baktım ve bu yazı çıktı ortaya. İlerleyen zamanlarda "Nasıl kazandım?" yazsını da yazarım elbette zira kendimi bildim bileli okurum. 

2016 senesi kitap okuma açısından çok verimsiz bir yıl oldu benim için. Yıllık 50 kitap okuma hedefi koymuştum ama yanılmıyorsam 17 tane okudum. Hedefin yarısına bile ulaşamamış olmak çok acınası benim açımdan. Onca koşturma arasında şahane bir şekilde kitap okuyan insanları görünce (Bkz: hikaru) benim bu okuyamama durumum daha bir rahatsız edici olmaya başlıyor. 2016 senesinin ilk beş ayını KPSS sebebiyle kitap okumadan geçirdim. Bu 5 ay o kadar kitap okumadım ki kitap okuma alışkanlığımı yitirdim resmen. Geçtiğimiz günlerde twitter'a da yazmıştım; "o kadar kitap okuyamıyorum ki bir insan ancak bu  kadar okuyamaz.." Hakikaten de öyle. Kpss süresince deliler gibi kitap okuma hayali kuruyor, kitap alışverişi yapıyordum lakin sınav geçip gidince kitap okumaya dönüş yapamadım. Kitap okumayı çok istiyorum ama bir türlü okuyamıyorum. Vay arkadaş neymiş bu böyle. Kitap aldığım halde okuyamıyorum. Sinirlenmemek namümkün! 

Mayıs ayında geçtiğimiz günlerde blogda da bahsettiğim Kitap Ağacı Ailesi grubuna katıldım. Ayda iki kitap belirliyor okuyoruz. Hah işte Kitap ağacı Ailesi olmasa bu kadar kitap bile okuyamayacaktım muhtemelen. Bi' de işin kötü yanı hep bana hitap etmeyen kitaplar okudum, o da biraz etki etti okuyamama halime. Misal hep Virginia Woolf okumak istemişimdir ki okudum da ama öyle zor okudum ki anlatamam. Mrs Dalloway kitabını seçmiştik, bilinç akışı tekniğinin önemli eserlerinden, yazarlarından biri kabul ediliyor yazar malum lakin kitabı çok zor okudum. Bitsin diye mücadele ettim Böyle kötü seçimler de kitap okuma isteğimi az biraz köreltmiş olabilir. Mayıs ayından bu yana okuduğum birkaç kitap haricinde sevdiğim kitap olmadı. Onları da yıl bitmeden blogda yazarsam ne güzel olurdu. Neyse. 

Eskiden bu yana eş zamanlı olarak birkaç kitap birden okumayı severim. Her odada bir kitap okur, her odada mutlaka bir kitabım olurdu. İçerik olarak sevmediğim bir kitaba denk geldiğimde okuduğum başka bir kitaba geçer tekrar o kitaba dönerdim falan böylece sıkıcı bile olsa kitabı kolayca bitirirdim. Bu sayede bir haftada en az 3 kitap okumuş olurdum. Şimdilerde ayda iki kitabı zor okuyorum. Okuyamadığım halde kitap almaya devam ediyor oluşum da ayrı bir ironidir. 

Biri bana bu günlerin geleceğini söylese inanmazdım. Şimdi ise yaşıyorum. 2017 yılının bol kitaplı bir yıl olmasını diliyorum kendim için. Kitap okuyamamak çok can sıkıcı. Durumun farkında olup da bir şey yapamamak, üstümdeki ataleti atamamak ayrıca sinir bozucu. Şimdilerde Onca Yoksulluk Varken'i okuyorum. Bitince Hasan Ali Toptaş'ın Kuşlar Yasına Gider kitabını okuyacağım. Hasan Ali Toptaş çok uzun zamandır okumak istediğim bir yazar kitabını okumak için sabırsızlanıyor olmam eski günlerime dönüş yapacağıma dair bir sinyaldir umarım :) 

Siz de durumlar nedir? Yoğun temponuza rağmen kitap okuyabiliyor musunuz? 
Benim gibi olmayın, okuyun :)) 

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere efenim; saygılar sevgiler ve daha neler neler.. 

9 Aralık 2016 Cuma

Emanet Kitap Verme Sorunsalı

Size okuyup sevdiğim bir kitabı tanıtacak, altını çizdiğim satırları alıntılayacaktım ama kitap elimde değil dostlar. Kitaplığa bakıyorum yok, dolaba bakıyorum yok, nerede bu kitap yav derken düştü aklıma o meşum gün; emanet vermiştim! Ben o kitabı o kıza emanet verdiğimde Ayşe tatile çıksın operasyonu başlmsalkjfakf tamam tamam abarttım fakat şöyle söyleyeyim bahar geldi geçti kitap gelmez oldu. Ki ben kitap biriktirmeyi pek sevmeyen biriyim. Sevdiğim kitapları paylaşırım ama üzerinden on dört bahar geçince eskisi kadar paylaşımcı olamıyor insan. Şimdilerde kitap dostu kişilere emanet vermeye çalışıyor, sevdiğim bir kitapsa peşine düşüyorum. Çünkü eskiye nazaran kitap biriktirmeyi seviyorum :) 

Kitap alışkanlıklarım değişti zaten az biraz. Mesela eskiden kitap satırlarını çizmezdim zira eskiden ablamın kitaplarını okurdum. O hoşuna giden satırları çizmekte serbestti ama ben kat'a çizemezdim. Bir defasında ergen anıma denk gelip okuduğum distopik bir seride satır çizmiştim üstelik fosforlu kalemle nasıl kızmıştı :) Şimdilerde kendi kitaplarımı aldığım için sevdiğim satırları çiziyorum, yanına notlar aldığım bile oluyor. Mis! 

Kitap okuma alışkanlıklarım böyle değişti işte. Ablamdan önce ve sonra diye ayrılıyor dönem. O evlenip gidince kitap krallığımı ilan ettim. Önceden bir kitabı ortada bırakmama asla izin vermez, kızardı. Kitabı okurken habire kenarını kıvırma, üstüne bir şey koyma, üstünde bir şey yazma izi kalır, kapağını çok açma, kapağını katlama bla bla bla... Bir de onun okumadığı bir kitabı okuyorsam kitapla ilgili hiçbir şeyden bahsetmeme izin vermezdi. Kitapta şöyle bir şey öğrendim desem kızardı. Arka kapakta yazıyor desem bile söyletmezdi. Ben de bazen gıcıklık olsun diye kitabın içeriğine uygun bir şekilde sahte final yazar dev spoiler verirdim :) Gıcık olma gıcık et demişler =) 

Emanet kitap verdiğim kişiler kitaplarımı geri getirebilir mi lütfen? Teşekkürler. 


29 Kasım 2016 Salı

Küçük esnafı koruyalım derken esnafın emlak zengini olduğunu öğrenmek

İyilik yapma harekatımın boşa kürek sallamaktan ibaret olduğunu öğrendiğim anın durum özeti yazı başlığıdır: Küçük esnafı koruyalım derken esnafın emlak zengini çıkması.. 

Mahallemizde hemen burnumuzun ucunda iki tane AVM bulunuyor. Birkaç adım ötemizde 2-3 tane, bir iki kilometrelik ötede yürüyüş güzergahımızda ise 5-6 adet alışveriş merkezi yer alıyor. Alışveriş merkezleriyle sarmalanmış bir şekilde yaşarken mahallemizde hepi topu bir tane küçük esnaf dediğimiz mahalle bakkalı bulunuyor. Buraya kadar her şey normal görünüyor olabilir ama bu durumun çok adaletsiz olduğunu, insanların avm'lerden alışveriş yapıp zavallı mahalle bakkalını haksız bir rekabetin kucağında yapayalnız bırakmış gibi hissediyordum. (Bekle sen!) 

Ne zaman gece yarısı canımız bir helva istese, kardeşceğizimi irmik vb eksik malzeme için küçük esnafa yollardım. Ne zaman ekmek - gazete alacak olsak dosdoğru mahalle bakkalının yolunu tutardım. Bir de adam ne kadar iyi bir görseniz. Annesiyle babasıyla bilikte işletiyor. Tam bir esnaflar ailecek. Birkaç defa vize notlarımı fotokopiye götürdüm ama altın gününe mi gittim hizmet satın almaya mı bilemiyorum. Ailecek fotokopiler bitene kadar hoş sohbet - ikram vs beni ağırladılar evlerine gelmiş misafirmişim gibi. Müşteriye olan sıcak tavırlarını da görünce daha bir acıdım. Yaşlı teyzeler gibi içimden "resmen fillere karşı savaşıyorlar. Bu kadar güler yüz, hoş sohbet, müşteri ilişkisi vah vah.." modunda takılıyorum. 

Ev halkını çaktırmadan habire mahalle bakkalına yönlendirip dururken bir gün es kaza "Küçük esnafı koruyalım, bakaldan al, avm'den değil" dedim ve gol geldi: "Salak senin fakir dediğin, kurtarmak için çabaladığın market emlak zengini!" Teyit edildi; hem bakkal dükkanı, hem karşısındaki birkaç dükkan hem de evi varkı varmış adamların. Vay annesi. (Allah daha çok versin sağlıkla sefasını sürsünler tabii) İçten içe her alışverişimde "benim sayemde dönüyor bu bakkal" kibri yaşıyordum oysaki sdfksjhdjf 

Son anda gelen not: Her küçük esnaf emlak zengini olacak diye bir olay yok tabii, siz kendi küçük esnafınızı korumaya özen gösterin =)

Küçük esnaf zengin çıktı Rıza baba gibi kötü bir espri yapıp bu yazıyı da burada noktalıyorum. Bir sonraki saçmalığımda görüşmek üzere; esen kalın ^^

24 Kasım 2016 Perşembe

Anahtarlık koleksiyonu yaparken kısır döngüye yakalanmak

Küçüklüğümden beri her zaman bir şeylerin koleksiyonunu yapma çabasına girmişimdir. Niye bilmem yapmak zorundaymışım gibi hissediyordum ya da özeniyordum :) Peçete, kupa, anahtarlık, defter, kalem... Peçeteleri ortaokuldayken yapardım, sonra ne oldu bilmem kaldı öyle, gerisi gelmedi. Kupa koleksiyonu ise evde sakar kardeşin varlığı nedeniyle kırılır gider devamı gelmezdi. Defter ve kaleme olan tutkum hala var hala ara ara alırım ama bu koleksiyondan da kendim vazcaydım. Zira kullanmaya kıyamadığım defterleri istiflemek bir noktadan sonra saçma geldi ve hepsini etrafımdaki kişilere hediye ettim. Şimdilerde bazen dayanamayıp alıyorum ama kullanmaya özen gösteriyorum.

Gelelim anahtarlığa.. En uzun süren koleksiyonum diyebilirim. Bir yıldır falan şehirleri simgeleyen anahtarlıkları topluyor, özenle saklıyordum. Eş - dost sağolsun koleksiyon yaptığımı bilenler gittikleri yerlerden hediye ediyorlardı. Ben artık kendim bir yere gitmediğim için gelen anahtarlıkların şehirlerine gider gezerim diyordum. Anahtarlık koleksiyonum pek güzel bir şekilde devam ederken o kara gün geldi ve biri bana Urfa - Balıklı Göl anahtarlığı hediye etti. O günden sonra önünü alamadım sayın dostlar. Dört bir yandan çılgınlarcasına Şanlıurfa - Balıklı Göl anahtarlığı hediyesi almaya başladım. Sanki biri minareye çıkıp, çığlık çığlığa duyuru yapmış ve bana balıklı göl anahtarlığı getirilmesini söylemiş gibiydi. Başka bir açıklaması olamazdı. Ne zaman biri gelip, "sana anahtarlık aldım, aç bakalım paketi" dese açtığım paketin içinden balıklı göl anahtarlığı çıkıyordu. Adeta, "hangi kapıyı çalsam karşımda buruk acı" dramı yaşıyordum. Neden neden neden diye soramıyordum tabii. Her seferinde, "Aa balıklı göl anahtarlığım yoktu, ne iyi oldu. tişikkirlir" diyordum sjkdhfsjkdhf Düşünün ablamın şirketteki iş arkadaşı koleksiyon yaptığımı duyup anahtarlık alıyor bana ve paketten çıkan şey urfa balıklı göl. Anahtarlıkları akvaryuma atsam sembolik bir Balıklı göl oluşturabilirdim yani, o kadar diyeyim. 

Neyse efenim, birkaç yıl önce kuzenim Şanlıurfa'ya okumaya gitti. Her döndüğünde böyle minik sembolik hediyeler alıyor aileye falan. Derken bir gün mesajlaşırken sana anahtarlık aldım deyiverdi. Dur dedim, tahmin edeyim; balıklı göl anahtarlığı di'mi? Tabii ki bilmiştim. Hemen anlattım kuzenime durumu bende milyon tane balıklı göl anahtarlığı var getir bir tane de senden olsun. Geyiğini falan yaptık ama o anahtarlık eni sonu geldi bana :)

anahtarlik-koleksiyonu
Bir küçük anahtarlık koleksiyonu


Bu kadar çok balıklı göl anahtarlığı sonucunda koleksiyonum kısır noktaya ulaştı balıklı göl koleksiyonuna dönüştü. Baktım olmuyor her birini sağa sola dağıttım dört bir yana haber saldım artık ülke anahtarlıklarını biriktiriyorum, şehirler bitti, daha almayın diye skjdhfkdsjhf Gerçekten de ülke anahtarlığı biriktirmeye başladım, ne kadar zor olursa o kadar iyi. Sıkısysa şimdi alsınlar bakalım :D Şimdilerde; Bosna - Hersek, Almanya, Paris, Kuzey Irak, Afrika Kıtası, Mekke, İngiltere, Güney Kore ve Çin gibi yerlere ait anahtarlıklarım var. Serde interrail sevdası olunca anahtarlıklara bakıp hayal kurmuyor değilim hani :) 

Uzak ülkelere gittiğinizde bana anahtarlık yollamayı unutmayınız. Çemkiririm sonra bak. 

23 Kasım 2016 Çarşamba

Kitap Ağacı Ailesi'ne merhaba deyin!

Hu huu!

Kitap okumayı seven dostlar, neredesiniz? Size bir topluluğu tanıtmak istiyorum. Bir ihtimal Kitap Ağacı Ailesi'ni duydunuz mu acaba? Duymadıysanız eğer ayıp etmişsiniz demektir zira bu topluluk Türkiye genelinde aktif bir şekilde varlığını sürdürüyor. Her şehirde bir adet Kitap Ağacı temsilcisi bulunuyor. Instagram ve diğer sosyal medyadaki Kitap Ağacı hesaplarından her ay her şehir için toplantı duyurusu yapılıyor. Ben de Kitap Ağacı Mersin ailesi ile bu duyurular aracılığıyla tanıştım :)

Kitap Ağacı Ailesi olarak her ay toplanıp bir ya da iki kitap seçiyoruz ve bir sonraki buluşmaya kadar okuyup, toplantıda üzerine konuşuyoruz. Kitap seçimlerinde son derece demokratik hareket ediyoruz, herkes öneride bulunuyor ve oylamayla seçiliyor. Kitap Ağacı Mersin bu ay biri kişisel gelişim diğeri roman olmak üzere iki kitap seçti mesela. Tür olarak ayrım yapılmıyor pek klasik okuduğumuz da oldu mektuplardan oluşan kitap okuduğumuz da.. Her ay farklı tarz ve yeni isimler okumaya gayret ediyoruz. Kitap Ağacı Ailesi'nin ek olarak sosyal medya üzerinden ilerleyen kulüpleri var; polisiye kulübü, klasikler kulübü, romantikler kulübü vs vs...

Kendi adıma Kitap Ağacı Mersin Ailesini seviyorum. Bir kitabı yirmi farklı kişinin bakış açısıyla görmek güzel oluyor. Bu tarz bir oluşuma dahil olmak isteyenler Kitap Ağacı Ailesi'nin instagram hesabını takibe alarak kendi şehrindeki buluşmaya katılabilir. Unutmayınız ki; okudukça büyür insan. 

(Bu ay seçilen kitapları okumuş olmanın rahatlığı içinde olan blogger, rahat koltuğundan bildirdi.) 

22 Kasım 2016 Salı

Rüyada imleç olmak?!

Çok sık rüya görmeyen biri olarak ya da gördüğü rüyaları kesinlikle hatırlamayan biri olarak arada sırada hatırladığım ilginç rüyalarım olur. Blogumda daha önce sanıyorum bir defa rüyamı yazmıştım.  (Bkz: Bir rüya gördüm!) Bugün ikincisi geliyor :) Sıkı durun! Kısa olacak söz! 

Gördüğüm en ilginç rüyaydı şüphesiz. Zira rüyamda bir imleç'tim. Doğru, evet şu word ekranında gördüğümüz imleç. Bir imleç olmuş, word sayfalarında çılgınlarca kelimelerin arasında oradan oraya koşup yazım yanlışlarını, kelime hatalarını düzenliyordum. Leyla ile Mecnun'da anca görebileceğim bir absürtlüktü bu :) Tabii öncesine gittiğimizde rüyayı görme sebebim ortaya çıkıyor. Şöyle ki; gece uyumadan önce yazmam gereken yazıları uzanarak rahat rahat yazayım dedim, bilgisayarı yerleştirdim, notlarımı aldım. Bilgisayar açılana kadar gözlerimi dinlendireyim dedim başımı yastığa koydum ve gerisi imleçli rüya işte. Bunun tabirini yapabilecek olan biri var mı? :P 


19 Kasım 2016 Cumartesi

Mim demişken..

Selamlar, saygılar ve daha neler neler..

Bloga yine yeniden dönüşümü mim ile yapıyorum. Blogger'daşım, twitter çingum ve sözlük badim Hatcik mim paslamış bana, e yazalım o halde.

Blog yazmaya nasıl başladın?

Çok net hatırlamıyorum desem :) Başlangıçta deli bir blog okuyucusuydum; Berre, Nefi, Bunu Sevdim ve benzeri blogları keşfedip tüm arşivlerini okumuştum. Sonra serde yazma hevesine kapılıp yaz kızım dedim ve blog açtım. Yazmaya karşı olan hevesimden mütevellit 2010 yılından bu yana yazmaya çalışıyorum.

Bloguna daha önce yazmadığın bir tarzda yazsaydın bu ne olurdu?

Hmm ben de kafası karışık blogger'lardan olabilirim zira aklıma gelen tembellik etmediğim her konuda yazıyorum. Farklı olarak yazsaydım, hmm.. bir ihtimal siyaset, ülkeye dair duyduğum hayranlık (!) olabilirdi. Mikemmel ülkemize değer!

Bloglarda okumayı sevdiğin konular nelerdir?

Gündelik eğlenceli veya buruk mutluluklar içeren kişisel yazıları okumayı daha çok seviyorum. Ek olarak kitap yazılarını okumayı severim.

Hayatta en çok yapmak istediğin şey nedir?

Cevabım ilk defa bu kadar net zira son bir yıldır çok istediğim şey; "interrail yapmak!" Allah'ım?

Bu yaz okuduğun en güzel kitap?

Bu yaz değil ama yazın sonuna doğru José Saramago'dan Kabil'i okudum. Sorgulayan, irdeleyen insanı düşündürten bazı yerlerde kendisiyle ters düşmesine sebep olan ve ekseriyetle eğlendiren bir kitaptı.

Bu yaz okuduğun ve sana hayal kırıklığı yaratan kitap?

İstisnasız Virginia Woolf - Mrs Dalloway cevabım! Okurken acı çektim diyebilirim. Üstelik kitabı kitap kulubü belirlediği için yarım bırakmamalıyım okumalıyım modunda köşelerde dramlar yaşayarak okuyup bitirdim. Bilinç akışı tekniği pek bana göre değil sanırım.

Bu yaz izlediğin en güzel 3 film?

İnanır mısın bu yaz sadece iki film izledim. İlki Woody Allen'ın Paris'te Gece Yarısı filmiydi ki pek güzeldi. Geçen ay Serenay Sarıkaya ve Nejat İşler'in rol aldığı İkimiz'in Yerine izlediğim ikinci filmdi ve kötüydü. Muhtemelen üçüncüsü Ekşi Elmalar olacak, bakalım.

Bu yaz dinlediğin en güzel şarkı?

Hmm düşünüyorum düşünüyorum ama bulamıyorum. Eskilerden takılıyorum genel olarak. Bu yaz çoğunlukla Tarkan'ın Türk sanat müziği albümünü dinledim.

Bu yazıyı bir kelime ile tarif et!

Yazın ne yaptığımızı sorgulayan bir mim olduğu içün "merak" demek istiyorum =)

Hatcik'e teşekkürlerimi sunar bir sonraki mimde görüşmek üzere derim. Mimi yazmak isteyen olursa buyursun yazsın, gelir okuruz :)






13 Ekim 2016 Perşembe

Yönetici Çocuk!

Başlığa bakıp da muzır şeyler düşünmeyin hiç zira başlıkta bahsettiğim kişi 12-13 yaşlarında olup kendisini apartman yöneticisi sandığı için bu lakabı tarafımızca hak etmiştir. Her şey bir gün bu veledin annemi apartmanda görüp, "Teyze bizim üst kattaki evden yanık kokusu geliyor. Ev yanıyor galiba. Yedek anahtarları birinde var mı acaba, gidip bakalım"demesiyle başladı. Velede de bak sen nasıl ilgili, afferin sana iç konuşmalarıyla insancıklar yanık kokusu gelen eve intikal etti ama bir şey çıkmadı. Olsundu! Çocuk duyarlıydı! 

Sonra bir gün yine bu çocuk yine bir duyarlılık; bahçedeki su açık kalmış, boşa akıyormuş. Anahtarı yanında değilmiş bizimkini alıp suyu kapatacakmış. (Bizdeki mod; yönetici gibi çocuk valla, aferin!) 

Daha sonraki gün  kapı çaldı, çocuk karşımızda. Yine bir duyarlılık yükleniyordu, hissediyorduk ailecek derken, çocuk: "Teyze bu anahtar kapıda kalmış. Hırsız girer dikkat edin!" Teşekkürler çocuk.
(Evdeki mod: Teşekkürler, aferinler, gülmeler ve kapanış) 

Ve yine geçenlerde apartmanda karşılaştık akşam olduğu halde kapıda oynayan çocuklara, "Bahçe dışına çıkmayın, yerlere çöp atmayın!" bla bla bla... 

Çocuğu her seferinde istisnasız sorumluluk dolu, duyarlılıktan kendini aşmış son derece yardımsever bir halde gördüğümüzden ve apartmanla ilgili her soruna müdahale edip çözüm bulduğundan adını yönetici çocuk koyduk :) Nerde bir sorun var bu çocuk çözümüyle birlikte orada bitiyor diyebilirim. Apartman yöneticisi olsa apartmana medeniyet gelir o kadar yani :) İşin şakası bir yana çok duyarlı bir çocuk maşallah :) Büyümüş halini hayal edebiliyor musunuz? Böyle bir nesil gelse keşke peşimizden. Yönetici çocuğun bir de ikiz kardeşleri var, onlar da pek tatlı pek konuşkan. Her karşılaştığımızda beni bahçedeki oyunlarına davet ediyorlar, sohbet edip hal hatır soruyorlar :) 

Bu da böyle bir blog postu olsun madem. Bloguma ciddi anlamda oturup bir şeyler yazmayı özledim. Okuduğum kitapları ve izlediğim kdrama'ları yazmak istiyorum ne zamandır fakat serde tembellik var. Çok acı, çağımızın vebası. 

Görüşürüz dostlar ^^' 

3 Ağustos 2016 Çarşamba

Bugün Pazar değil ve ben yine de çok bahtiyarım..

Hu huu ^^'

Tam şu anda kendimi dünyanın en huzurlu en efil efil insanı hissediyorum zira evin en esen noktasında koltuğa öylece oturmuş pencerede gelen serin havayı karşılıyorum. Öyle şahane esiyor ki bulunduğum nokta birkaç saat sonra yaprak kımıldamayacak hale geldiğinde klimayı çalıştıracağımızı falan boş vermiş haldeyim :)  

Geçenlerde instagram'da bir fotoğraf gördüm, Nazım Hikmet büstü ve altında dizeleri.. Diyor ki Nazım Hikmet;

Bugün pazar. 
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. 
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün 
bu kadar benden uzak 
bu kadar mavi 
bu kadar geniş olduğuna şaşarak 
kımıldamadan durdum. 
Sonra saygıyla toprağa oturdum, 
dayadım sırtımı duvara. 
Bu anda ne düşmek dalgalara, 
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. 
Toprak, güneş ve ben... 
Bahtiyarım...

Nasıl güzel kaleme almış güneşe ilk çıkışını, hayranım :) Ben de tıpkı Nazım hikmet gibi bahtiyarım. Ömrümde ilk defa böyle serin hava görüyormuşçasına, cehennemden çıkıp cennete girmişçesine bahtiyarım; rüzgarım ve ben..


30 Temmuz 2016 Cumartesi

20'lik diş ve etkileri

N'abersiniz gençler?

Direkt konuya gireyim ki başlık zaten kendini belli ediyor. İki gündür 20lik diş etkilerini çekiyorum. Dişimin sızlamaya başladığı gün acıların kızı moduna geçiş yaptığımı söylemeliyim çeşitli ağrı kesiciler ve doğal yöntemler ile ağrımı dindirmişken ertesi gün yüzümün balon gibi şiştiği bir güne uyandım. Yüzümün sağ bölümü adeta benden bağımsız bir cumhuriyet kurmuş bir şekilde. Hemen antibiyotik tedavisine başladım lakin ikinci gündeyim ve hala şiş bir haldeyim. Daha önce apse yapmış diş gördüm fakat böylesini ilk kez görüyorum; sağ gözümü açamıyorum, dudaklarım öyle şiş halde ki silikon yapmaya gitsem bu kadarını ben diyen doktorlar yapamazdı. Psikolojik etkisi ise berbat. Dokunsalar ağlar modunu geçtim biri nasıl oldun dediğinde dahi ağlamaya başlıyordum ilk gün, niye böyle oldum anlamadım. İkinci gün çok şükür psikolojik olarak güçlüyüm lakin yüzüm hala balondan hallice. 

Diş ağrısını ve hatta apse olayını düşmanımın başına gelmesini bile dilemem o kadar fecii bir durum. Şişlik inince diş tedavisi dönemi başlayacak ki en korktuğum aşamalar olur kendileri. Şu hayatta bir böceklerden bir diş hekimlerinden korkuyorum diyebilirim :P Üstelik 20lik diş ile birlikte bir ihtimal implant tedavisi görme durumum var, kabus bitmez. Kitap okuyamıyorum dizi izleyemiyorum, kafamı kaldıramıyorum resmen. Mahvetti bu diş apsesi beni. İlaçların yan etkisinden mi bilmem başım dönüyor, sarsak bir haldeyim. 20lik dişimle ilgili bu adar sıkıntı yaşıyor olmama şaşıyorum çünkü şimdiye kadar sessiz sedasız bir diş çıkma süreci yaşıyordum tüm aradaşlarımın aksine dişim çıkarken tek bir sızı bile hissetmiyordum son aşamaya gelirken bu kadar sıkıntı yaşıyor olmam can sıkıcı. Üstelik ağrıya alışkın bir bünyem yok. Şimdiye kadar karın ağrısı baş ağrısı vb ağrıları hiç yaşamadım en ufak bir ağrı beni perişan ediyor adeta. 

Velhasıl kelam durum vaziyet budur. Dişlerinize iyi bakın, en ufak bir ağrıda dahi kontrole gidin efenim. Kamu spotumu da verdiğime göre yazıyı bitirebilirim =) 

Herkese sağlıklı dişler diliyorum :) 

14 Temmuz 2016 Perşembe

Blogum ifşa oldu!

Hey oradakiler, selam!

Blogumu bulduğunuzu, sağa sola aa senin bilmem neyin blog mu yazıyor diye çılgınlarca sorduğunuzu biliyorum! Evet, sen, blogumu maalesef ki keşfettin. Burası benim sığınağım, saçmalama mekanım, özgür ruhumun yansımasıydı oysaki! Ne vardı yani gelip buldun burayı ha? Çemkiriyorum şu an sana, haberin olsun. En kişisel yazılarımı şimdi yok etmem gerekecek, oldu mu ha rahat ettin mi? Piiiiis! 

Şaka bir yana (gayet ciddiyim!) blogumun etrafımdaki kişilerce ifşa olmasından ötürü pek rahatsızım. Sanki biri sandıklara sakladığım günlüğümü açıp okumuş gibi hissediyorum. Oysa blog saçmalıklarla dolu, işe yarar bir halt yok ama böyle hissetmekten kendimi alamıyorum. Sinsiler nasıl buldu beni anlamıyorum, o kadar özendim adımı sanımı yazmamaya gayret ettim fakat olmadı, olamadı. Kızının blogu ifşa oldu anne! 

Bugün biri daha keşfetti blogumu. Nasıl oluyor bilmiyorum. Sırf blogumun varlığını pekiştirmemek için, unutur nasıl olsa yaa düşüncesine inandığım için sanki öyle bir şey yokmuş gibi, bana blog sözünü etmemiş gibi davranıp "He ya yazıyorum işte birkaç saçmalık" deyip mütemadiyen konuyu geçiştiriyorum. Tam şu an bu çemkirmelerimi okurken "Aman sanki dünyanın en kıymetli cümlelerini yazıyor, olaya bak!" dediğinizi duyar gibiyim. Hanım hanım moduna geçip sesleniyorum: Dünyanın en bemariz cümleleri dahi olsa burası benimmmm, benim! Bihterin! İfşa olmaması gerekiyordu ulen! 

İnanır mısınız birkaç hafta önce ablam aradı ve dedi ki; "Bizim şirkette çalışan bilmem kimin kızı, 'kardeşin blog mu yazıyor?' diye sordu" dedi. Ne alaka yahu ne alaka? Tesadüfen görmüş ve şıp diye benim blogum olduğunu anlamış, ablama sormuş. Hey allahım gülsem mi ağlasam mı :) Hayır keşfettin madem niçın iletişime geçip kız çok güzel blogun var demiyorsun, niçın beni takip edip çılgın okuyucularım arasına katılmıyorsun ha? Çok ayıp ettin, not ettim! Ben de seni burada ifşa edeyim mi ha? :P (Burada güleceksin)

Öyle işte dostlar. Sizin blog yazdığınızı ailenizden, arkadaşlarınızdan yaşadığınız çevreden bilen var mı? Biliyorlarsa eğer sahiden rahat rahat yazıyor musunuz? Gerçi benim ailemin büyük bir bölümü biliyor ben yine de her türlü yazıyorum ama bazen otosansür uygulamıyor değilim. 

Bu da böyle çemkirmeli sitemli dert yanmalı bir saçma post olsun. 
Esen kalın! 

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Hayata dair gülümseten detaylar #2

Hu huu! N'örüyosunuz?
Bayramınız güzel geçmiştir umarım zira benimki güzel ve eğlenceliydi. 

gölge fotoğraf
Abim ve ben.
Gölgeli fotoğrafları pek severim ^^ 

Bugün canım blog yazmak istedi fakat serde yazacak bir şey yoktu, ben de dedim ki şair bile her gün yaz yazacak bir şey bulamazsan pencereyi aç gördüklerini yaz* demiş, dedim ve hop pencereyi açtım: Bir dolu velet bahçede koşturuyor. 

Şimdi bizim binada epey çoluk çocuk var. Sadece üst katımızda dört çocuk var düşünün. Bir de bu sene 7 yaşında olan ve pek bir cin olan ikizler taşındı apartmana çocuk sayısını daha da çoğalttı. Bahçede oynayan çocukları görünce mutlu oluyorum esasen neticede yeni nesil çocukları herkesin fark ettiği ve şikayet ettiği üzere bilgisayar-tablet-akıllı telefon çocuğu. Teknolojiyi hayatının odak noktası yapmayıp hala ip atlama, beş taş oynama, yedi kule, istop ve benzeri oyunları oynayan bu çocukları görünce sevindirik oluyorum. Ben çocukken oynanan oyunların bugünkü veletler tarafından oynandığını görünce şaşırıyorum, size bunu kim öğretti ulen daha vitaminsiniz moduna geçiş yapıyorum :) 

Birkaç yıl önce (tam olarak 2012 yılı) Hayata dair gülümseten detaylar diye bir yazı yazmışım. Bugün ikincisini yazmak istiyorum. Belki de bu yazı bir serii olur :) İlkini yazdığımı unutmuşum, dün blogumda bir yazı ararken tesadüfen gördüm yazdıklarımı, okuyup gülümsedim :) İlk yazıda bahsettiğim numunelik veletler maalesef apartmandan taşındı; üzgünüz :I Hadi o zaman bu defaki veletleri okuyun. 

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Gülümseyin, Bayram geldi!

Bayram Tatlısı
Soğuk, leziz ve hafif - (Kardeşceğizim yaptı) 

Merhaba dostlar, n'abersiniz? 

Yarın bayram olduğu içün koca yaşıma rağmen ekstra bir sevinçliyim. Ramazan Ayı boyunca iftarlarda buluştuk, yarın da bayram da buluşacağız akrabalarla. Dün Ramazan süresince beklediğimiz menüyü sülalenin bir bölümüyle afiyetle yedik; mutluyuz! 

Yarın; bayram kahvaltısı, bayramlaşma, harçlık toplama, amcalar, kuzenler, halalar ve kuzencikler ile buluşma ve pek tabii sütlaçları mideye indirme günü olacak. Ah bir de şu hava olmasaydı ne güzel olurdu. Cehennem gibi bir havada sokakta vakit geçirmek namümkün olacak.
Yağmurlu bir bayram ne hoş olurdu :) 

Bayram süresince bayram atmosferine hiç uymayan kitabımı bitirebilecek miyim acaba merak ediyorum. Totem yaptım, bayram biterken istediğim şeylerden biri olacak. 
(Kendimi böyle böyle kandırıyorum da çaktırmıyorum) 

Velhasıl kelam bayramınız kutlu, mutlu ve huzurlu geçsin. 
Büyükleri unutmayın, küçüklere harçlık vermeyi ihmal etmeyin ve herkese gülümseyin :) 

(Bir gün güzel ve yaratıcı başlık atmayı öğreneceğim!!!11!) 

3 Temmuz 2016 Pazar

[Konuk Yazar]: "Özgürlüğe Giden Adımlar"

Selamlar ^^' 


Bloguma konuk yazar alma ritüelini devam ettiriyorum ve bugün Ebru adlı okuyucumun kısa öyküsünü paylaşıyorum. Siz de konuk yazar olmak isterseniz mydestinyblog@gmail.com adresine mail atmanız yeterli. 

 ♣♣♣  ♣♣♣  ♣♣♣  ♣♣♣ ♣♣♣

Adımları, yeryüzüne ulaşan gün ışıklarıyla yarışıyordu. Şafak sökülürken geceden, ince uzun topukları kaldırımları dövüyordu. Beline dek inen siyah saçları ruhu kadar yıpranmış görünüyor, iki de bir eliyle saçlarını dağıtıyordu; belki de uhunetini savuruyordu. İlikleri donduran soğuğa rağmen eteğini çekiştirme, önünü kapatma ihtiyacı duymuyor; tüm şehre meydan okurcasına yürüyordu.

Kent uyuyor, o yürüyordu. Binanın önüne geldiğinde gökyüzü aydınlığa kavuşmuştu. Her daim açık olan apartman kapısından içeri sıvışan bir kedi gördü. “Herkes uyumuyormuş.” Dar merdivenlerden çıkarken, her basamakta umutlarını düşürüyor, onların yerini kin ve öfkeyle dolduruyordu. Kapı kilidinin açılma sesi duyulduğunda hiç umut kalmamış, öfke ise taşmıştı.
Çizmelerini çıkardı. Bileğine, saatine bir göz attı. Daha uyanmasına vardı. Banyoya gidip makyajını temizledi, ama temizlenmedi. Yüzü temizlenmiş; ruhu temizlenmemişti. Beyaz yüzünün aynadaki aksine baktı. Sanki ilk defa görüyormuşçasına, kendine, aynı zamanda bir yabancıya bakıyordu.  Yosun yeşili gözleri onu ele veriyor, ona kim olduğunu hatırlatıyordu. Tahammülü tükendi birden, hızlı adımlarla salondaki kanepeye yöneldi.

25 Haziran 2016 Cumartesi

Kdrama İzleme Listem

Hu huu!

Geçtiğimiz günlerde "Bana K-drama Önerin!" çığlığıma cevap veren blogger dostların tavsiyeleri üzerine oluşan liste aşağıdaki gibidir efenim. Tavsiye sırasına göre izlemeye başladım açıkçası, bu listeden de öncelikli olarak bunu izle diyeceğiniz dizi varsa hayır demem. Şu aralar Cheese in the Trap izliyorum. 

She Was Pretty
Reply 1988
Cheese in the Trap
Another Miss Oh 
Signal
Oh My Venus
Descendants of the Sun
Plus Nine Boys (izlenebilitesi var!)
Splash Splash Love
Remember / War of the Son
Adolescence Medley
Cunning Single Lady
Mariage Contract
Ojacyo Brothers
Another Miss Oh
Beautiful Gong Shin
My Amazing Boyfriend
Dating Agency: Cyrano
Goodbye Mr. Back
Jackpot
Please Come Back
Mister
Scholar Who Walks
Beautiful Mind
Beautiful Gong Shim
Doctors

Yeni dizilerden güzel olan var da bana söylemiyorsanız küserim bak :) Yenilerden de önerin ki günceli de takip edebileyim.

Edit: Chee in the Trap bitti efenim ^^' Çemkirmelerimi üşenmezsem bir ara yazacağım. Şimdi sırada Nabrut'un önerisiyle Another Miss Oh var ve ikinci dizi olarak Signal



10 Haziran 2016 Cuma

Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli: Ah!

Hu hu, nabersiniz? 


Bloguma dönüş yaptım madem o vakit okuduğum kitaplardan da az biraz bahsedeyim dedim ve son okuduğum, yeni bitirdiğim Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli kitabını yazmaya karar kıldım. zira kitap beni pek hayal kırıklığına uğrattı. Spoiler vermeden yazacağım ama zaten spoiler verecek bir şey yok içerikte. 

Konstantiniyye oteli
Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli


Kitap yeni bir otelin açılışına gelen birbirinden özel seçkin insanların oluşturduğu 300 kişiyi ve bu seçkin kişilere hizmet eden otel çalışanları, garsonları ele alan kısa hayat hikayelerinden oluşuyor. 

İstanbul'un seçkin insanları; müteahhitler, tarihçiler, meşhur köşe yazarları, iş adamları, cemiyet hayatının insanları ve birtakım ünlü simaları erken yılbaşı kutlaması ve büyük Konstantiniyye Oteli açılışı için otelin balo salonunda toplanırlar. Farklı tip ve görgüde insanlardan oluşan davette 30 masa ve her masada 10 davetli bulunuyor. Zülfü Livaneli, her birinin hayatına teker teker bakmamızı sağlıyor. Tabii bu davette hayatlarına dahil olduğumuz tek kişi davetliler değil, garsonlar ve organizasyonu yöneten, otel sahibinin şirketinde çalışan, kitabın baş kahramanı Zehra ve sevgilisi Emre'nin de hayatına kısa yolculuklar yaparız. Davetliler gibi garsonlar da çeşitlilik gösterir, aslında hayatın içinde görmeye alışık olduğumuz kişiler manzarası çizmeye çalışmış yazar; kimisi roboski katliamında aile bireylerini kaybetmiş bir genç, kimisi işid sempatizanı aklı yitik genç, kimisi adı gibi Garip... Oteldeki konuklar ve garsonlar İstanbul portresini oluşturuyor adeta. Hatta toplumun yansıması diyebiliriz. 

Kitapta Gezi Parkı, Uludere (Roboski), kadın cinayetleri gibi detaylar yer alıyor. Kah bir davetlinin hayatından kah bir garsonun hayatından ülke gündemine oturmuş önemli olaylar anlatılıyor, konuya parmak basan yorumlar yapılıyor. 

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Kdrama Önerin Bana!

Selamlar, saygılar, sevgiler ve daha neler neler..

Haberiniz yok belki ama son bir buçuk senedir doğru dürüst Kdrama izlemiyorum, sadece arada bir iki tane izlemişliğim var. En son Oh My Ghost ve My Love Eun Dong izlemişim. Kpss bittiğine ve bloguma geri dönüş yaptığıma göre kitaplar ve dizi-film alemine de dönüş yapabilirim. Dizi izlemeyi özledim! 

Daha dün TV'de No:309 diye bir yerli dizi tanıtımı gördüm, Fox kanalında başlayacakmış. Fragmanı görünce aklıma Fated To Love You dizisi geldi. Merak edip No: 309 dizisinin konusuna bakınca Fated To Love You uyarlaması olduğunu gördüm. Yasal bir uyarlama mı yoksa esinlenme mi bilemiyorum fakat No:309 dizisi Fated To Love You Kore dizisinin uyarlamasıdır dostlar. Fated to love you çok severek, eğlenerek izlediğim bir diziydi henüz izlememiş olan varsa öneriyorum. Hunharca kahkaha atan esas adamı unutmam namümkün! İzleyiniz efenim ^^' 

İşte dün bu dizi uyarlamasını görünce Kdrama alemine dönüş yapma yolunda bir adım atayım dedim. Son zamanlarda izlediğiniz tüm güzel dizileri çabuk önerin bana, saklamayın kendinize. She Was Pretty aklımda onu izleyeceğim ki zaten o da Seviyor Sevmiyor adı altında uyarlama yapılmış bile. Hatta bildiğim kadarıyla She Was Pretty Kore'den yasal hakları satın alınarak Seviyor Sevmiyor şeklinde uyarlanacak

Bir ton dizi olunca izlemediğim seçmek zor oluyor bu yüzden izlemiş olanlar bu güzeldi mutlaka izle derse daha verimli bir seyir keyfi yaşarım :) Hadi o zaman She Was Pretty listede, başka neler var beğenilen söyleyin. Bekliyorum! 

Görüşenzi! 

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Mydestiny is Back!!

Hu huu!

Nabersiniz dostlar? 

Hala birileri var mı oralarda diye sormayacağım çünkü yokluğumda her gün düzenli olarak 100 kişi tıklamış blogumu. O yüz kişi, size sesleniyorum; tenk yuu! 

2016'nın ikinci yarısına girerken senenin ilk yazısını anca yazabilen bana kocaman alkış. Bu yıl nedense bloga tıklayıp iki satır yazamadım. Kpss süreci vardı, geçti bitti. Hemen nasıl geçti diye soracaklara cevap vereyim; geçmeseydi keşke. Kötüydü. İş bulamazsak seneye bir daha mecbur.. (bir köşeye çekilip bunalıma girmeden önce bu paragrafı noktalıyorum!) 

Blog yazmayı, saçmalamayı, istediğim şekilde karamalayı özlemişim. Ne dedikodular, ne kitaplar, ne diziler anlatacağım size.. Bekleyin, hızlı bir dönüş yaptım gibi asjkfhskjdfh 

Bir dahaki yazıya kadar esen kalın o halde.
Görüşenzi!