27 Aralık 2012 Perşembe

Mim: Birkaç yeni yıl dileği..

noel dilekleri

Burcu ve Asiruh çingudan gelen mim üzerine birkaç dilek sıraladım bu defa zorlandım istediğim bir şey bulamadım desem yeridir, öyle zengin falan da değilim halbusi ne diye zorlandım bilmiyorum. Bu mimi seviyorum ha, eğlenceli. Öncelikle geçen sene dilediğim dilekleri inceledim içinden bir tanesi bile olmuş mu diye ve hayır, olmamış! :D Eneee dur dur olmuş meğersem! Ama önce olmayan dileklerime değinmek istiyorum öhö öhö:

25 Aralık 2012 Salı

Bollywood esintili post #1


Hint filmi deyince ne geliyor aklınıza? Bir süre öncesine kadar benim aklıma müzikli danslı acayip acayip filmler gelirdi… Şimdilerde aklıma gelen tek şey Aamir Khan doğrusu :)) Adam oynuyor, gülüyor, ağlıyor kendine hayran bırakıyor. Aamir Khan etkisi kolay geçmese de Bollywood denince aklınıza ikinci üçüncü sırada gelmesi gereken şey yine şarkılar tabii. Adamlar ne kadar çok seviyor müziği arkadaş! Her filmde bir -hatta birkaç- klip var resmen. Kocaman karizmatik adamların dramatik bir sahnenin ortasında klip çekimine geçiş yapmalarına çok gülüyorum :D Bir sonraki sahneyi, repliği beklerken bir bakıyorsun çalgı çengi başlıyor adamlar oradan oraya hoplaya zıplaya şarkı söylüyor falan olmuyor valla :D Müziksiz filmleri var mı çok merak ediyorum, biri bu adamlara film için en gerekli şeyin senaryodan önce müzik olduğunu söylemiş olmalı. Tuhaf bir etkileri de yok değil hani, bir süre sonra kendinizi tempo tutarken yakalayabilirsiniz veyahut daha da kötüsü tempo tutarken ev halkından birine yakalanıp “N’apıyon deli!” bakışına maruz kalabilirsiniz, benden söylemesi. Uzatmadan izlediğim birkaç bolivud filminden bahsetmek istiyorum.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Hayata dair gülümseten detaylar..

Hayata dair gülümseten detaylar


Boş zamanım olduğunda ve bu zamanı dolduracak bir şey bulamadığımda veyahut bir şey yapmaya üşendiğimde hep aynı şeyi yaparım: Ekşi sözlük okurum. Önce göz gezdirir rastgele başlıklarda gezinir eğlenirim sonra dönüp dolaşım o başlığa giderim; hayata dair gülümseten detaylar. Çok fazla entry var başlıkta oku oku bitmiyor… Evet, son zamanlarda yapacak işim olmadığından bu başlıkta takılıyorum :)

Okurken güldüğüm, garip tepkiler verdiğim bazen de hüzünlenip güldüğüm, ‘Hayat güzel yav!’ dedirten entryleri okurken mutlu oluyorum. Bu da benim hayata dair gülümseten detaylarımdan biri ama sadece biri :’)

30 Eylül 2012 Pazar

Mim: Bi' sürü soru

Bu mimi yazmayan bir ben kalmıştım :’) Burcu, Korelim ve Bunu Sevdim sağ olsun beni üç koldan mimlemiş, oturdum yazdım.

gong yoo

Leon ♥ Sevginin Gücü


Leon fanart


Bu filmi ben izlemişsem eğer eminim herkes izlemiştir. İzlemeli de. Bir katili insan ancak bu kadar sevebilir. Ne zaman Sezen Aksu'nun şu şarkısını dinlesem veyahut süt içsem -şu an olduğu gibi- aklıma düşer Leon. Uzun zamandır Leon için duvar kağıdı yapmak istiyordum, iyi oldu bu :)

14 Ağustos 2012 Salı

Mim: Hatırladığım ilk anı.


Leonid Afremov

(By Leonid Afremov)
En son ne zaman mim yazmışım bakmadım ama uzun zamandır yazmıyormuşum gibi hissediyorum, bu zaman zarfında bir sürü güzel mim geldi üstelik ama hiç fırsat bulamadım. Özürlerimi sunuyorum, inşallah yazacağım. Bu mimi hemen yazmamın sebebi ise ilginç bir konu olması ve mimleyeceğim kişilerin yazılarını merak etmem. Mimin konusu; hatırladığınız ilk anı. Ne kadar ilginç di’mi? Severek takip ettiğim Mikal Zia’nın başlatıığı bir mim, bir sürü kişiyi mimlemiş ve ben hepsini merak ediyorum! :))

2 Ağustos 2012 Perşembe

Çi Korkunce!*

çi korkunce!

Az önce eve giderken apartman girişinde, merdivenlerin tam önünde kocaman böcekler vardı! Biri merdivenin ilk basamağında diğeri ise merdiven başlangıcındaki paspasta. Lazeri ve ışıldağı olan bir anahtarlık kullanıyorum ki böyle zamanlarda –ve elektrik kesildiğinde- çok işe yarıyor. Yaz geldi mi feneri açıp öyle giriyorum apartmana çünkü akşam oldu mu bahçede bir sürü böcek oluyor.


Böceklerin biraz uzağında eve nasıl giderim hesabı yapıyorum bir yandan da kardeşimi çağırıyorum gel diye ama tınlayan yok ki… Yarım saat bekledim orada böcekler gitsin diye :/ Her seferinde aynı işkenceyi yaşamak nasıl büyük korku benim için.


Bir defa da aşağı inerken hoplaya zıplaya ilk merdivenleri indim ikinci merdivene gelince aniden durmamla düşmem bir oluyordu. Son anda trabzana tutundum şükür. Merdivenlerin tam ortasında vırak vırak vırlayan pörtlek bir kurbağa vardı. Ya üstüme zıplarsa, ayağıma değerse gibi korkular üşüştü hemen beynime, ne yaptım peki? Aşağı inmekten vazcayıp eve yollandım :D

13 Haziran 2012 Çarşamba

Çeyiz denen nanenin ettiklerine bak sen.

Anne hanım: Sen birkaç gün yatağında yatmasan olur mu?
Ben: Nerede yatacakmışım, o niyeymiş hem?
Annem: Senin yatağına yaptığımız yastıkları minderleri koyacağız. Sen de buralarda bir yerde yat işte…


Çeyiz uğruna yatağımdan da oldum, Halil Sezai’ye bağlayıp isyan moduna geçebilirim. Bitmiyor! Evde çeyiz telaşı bir türlü bitmiyor, bitemiyor! Elimi nereye çarpsam bir çeyize çarpıyorum resmen. Şu yazımda kız isteme faslını anlatmıştım hani, işte nişanı atlattık kına-düğün arefesine geçtik. Şimdilik çeyiz telaşı sardı her yanımızı işte. Beni sarmadı aslında annemi sardı ama uzak kalmak ne mümkün, beni de sarmışcasına etkileniyorum haliyle.

10 Haziran 2012 Pazar

Genç Werther'in Acıları

Genç Werther'in Acıları


Goethe’nin ilk romanı olan Genç Werther’in Acıları’ndan bahsetmek istiyorum ama kitap içeriğiyle ilgili fazlaca bilgi vermekten korkuyorum. Esasında kitapla ilgili en ufak bilgiye sahip insan bile kitabın meşhur olma sebebini az çok biliyordur. Kitabın yaydığı salgın, sendrom ve akım kitabın sonunu açık etmeye yetiyor. Ben de yıllar öncesinden kitabın etkisini biliyordum, edebiyat dersinde bu konuyu işlemiştik…

Demek istediğim kitapla ilgili içerik öğrenmek istemeyen kişiler lütfen yazıyı okumasın ama sadece bu yazıyı okumamakla kalmayıp aynı zamanda kitap sitelerinde ayrıntı aramasın zira romanın ilham kaynaklarını merak edip araştırırken sadece özet bölümünde bile kitabın sonunun aynen yazıldığını gördüm. Evet bu yazıda spoiler denen şey var. Okuyup okumamak size kalmış…

9 Haziran 2012 Cumartesi

İzlemeyin.

Selam millet! Çöp olan 16 saatimi anlatacağım size çünkü sizin saatleriniz de çöp olsun istemiyorum. Düşünceli blogger mode on :) Hemen uyarıyorum, diziyi izlemek isteyen, izleme listesine alan dostlar; bence hiç başlamayın, izlemeye değer bir dizi değil. Yazı içinde spoiler verebilirim, emin değilim sonra spoiler yedim demeyin.
Wild Romance dizisinden bahsediyorum. Lee Dong Wook ve Lee Si Young var diye konusunu bile okumadan stoklamaya başlamıştım diziyi. Çeviriler bitince ilk bölümü açıp seyretmeye koyuldum ama bu dizi boyunca iki farklı dizi bitirdim ben. Öyle sıkıcı…

31 Mayıs 2012 Perşembe

Mim: Kimin hazırladığını bilmediğim soruların cevapları...

Bir mim ile daha karşınızdayım. Bu defa Sessiz Gemi’den geliyor mim, soru-cevap şeklinde röportajımsı bir mim. Ben şu şarkıyı dinlerken cevapladım soruları, bu müthiş sesi siz de dinleyin derim :)

27 Mayıs 2012 Pazar

The City Hall: Siyaseti sevdiren dizi...

Uzun zamandır izlemek istediğim halde bir türlü fırsat bulup izleyemediği bu güzel diziyi nihayet izlemiş bulunmaktayım. Her zaman izleme listemde olmasına rağmen, "Çok sıkıcı hep siyaset!" gibi olumsuz yorumlardan dolayı biraz erteliyordum. Üstelik daha önce Cha Seung Won veya Kim Sun Ah ile tanışmamıştım. Çok sonradan Greatest Love, Scent of A Woman, My name is Kim Sam Soon gibi dizileri izleyip oyuncuları görünce ,bu iki muhteşem insanı bir araya getiren diziyi sıkıcı bile olsa izlerim dedim. Pişman değilim, dizi gerçekten çok iyiydi! İzlediğim en iyi dizilerdendi. İzlerken sahneleri paylaşmamak için kendimi tuttuğumu bilirim :) Şurada dayanamamış küçük bir post yayınlamıştım hatta... Yine de ilk iki bölüm biraz yavan gelebilir, başlangıç ne de olsa. Şimdi size kısa kısa diziyi anlatacağım, hadi bakalım..



15 Mayıs 2012 Salı

Mim: İzlediğim diziler

Yine bir mim. Narsist Prenses şu yazısında beni mimlemiş, sağ olsun.

Behzat Ç: İlk sezondaki tadı ikinci sezonda henüz yakalayamamış olsa da severek izliyorum Behzat amirimizi. Yaptığı göndermeleri ve sistemi eleştirmesini çok seviyorum. Geçenlerde düğünü oldu amirimizin, Türk aile yapısına uygun bir hale getirdiler adamı resmen! :D Yakında alkol yerine süt içerse şaşırmam :P Yine de evlenmesine itirazım yok tabi :) İlk sezonun tüm bölümlerini izlemediğim için hala Akbaba’nın hikayesini bilmiyorum -ilk sezonda değinildi mi onu da bilmiyorum- ama her hafta yeni bir kırıntı öğreniyoruz bu karakterle ilgili, merakla takipteyim. Ayrıca bu sezon diziye dahil olan Aziz karakterini çok sevdim. 

Repliklerine bayılıyorum, hele de şuna: “Özlemez olur muyum be Suna! Kulağımı kaşıyordum ben onunla!” :D İzleyenler bilir bu sahneyi ahah :D

10 Mayıs 2012 Perşembe

Ateşböceği yolu'nda hatırladıklarım...


Size arkadaşımı anlatacağım az biraz. Adı Ebru, onunla ortaokuldayken tanıştık. Babaannesi ve dedesiyle yaşıyordu ve hep ailesini özlüyordu. Şimdi başka bir şehirde okuyor, tekrar aynı şehirde buluşabilme ihtimalimize dua ediyoruz, kpss teyze bizi buluşturur belki. Yani yine ailesini özlüyor. Hüzünlü bir yaşamı varmış gibi görünüyor -ki biraz öyle- ama tanıdığım en neşeli en komik en şahane insandır kendisi. Liseye başlayacağımız yıl tam anlamıyla dost olduk. İnsanın hayatında Ebru gibi bir tane dost olsun yeter. Bu aslında bir açıdan da kötü çünkü başka arkadaş edinemiyor insan, o var nasıl olsa bana yeter diyor. Tecrübeyle sabit. Şimdilerde en yakın arkadaşsız bir şekilde geçiriyorum günlerimi.


Biz hep çok iyi arkadaşlardık. Yanlışı doğruyu ayırt edip yeri geldiğinde tartışmayı bilip yeri geldiğinde hemfikir olabildik. Çok iyi anlaşmamıza karşın sık sık küserdik :) Öğretmenler gelir barıştırırdı bizi. Okulun çıkış saatine yakın küsmüşsek eğer çaktırmadan birbirimize göre hareket ederdik. Okul hem otobüs hem yürüme mesafesindeydi. Eğer birimiz yürüyorsa diğerimiz de yürürdü. Yolun bir tarafında ben diğer tarafında Ebru birbirimizi kollayarak aynı zamanda tavır yaparak evin yolunu tutardık. Eve gider gitmez de mutlaka birimiz telefon açar karşılıklı özürler diler, barış ilan ederdik.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Zengin bir adamın doğuşu..


                                             (Kimin zenginlik hayali kurduğu nasıl da belli :D )
Sadece Deniz’in önerisiyle başladım bu diziye, güzel miydi? Evet! :) Teşekkür eder karakterlere geçiş yaparım...

25 Nisan 2012 Çarşamba

Canlı post!

Az önce gelişen bir şeyi en canlısından aktarıyorum. Oturmuş Öyle bir geçer zaman ki’yi izliyoruz, Soner intihar etti edecek…. Babam teee geçen sezon finalini, Soner'in ölümsüz kardeşinin intihar ettiğini hatırlayıp bana sıkı bir kahkaha attırmış falan filan...

O sırada abim bücür cadı gibi burnunu oynatınca ben; “Tabi baktın burnun büyük, bir tek nefes alma işlemini görmesi seni rahatsız etti; bir de büyü yapayım dedin, haklısın!” dedim.

Abim ise; “Eğer ben minik burnumla büyü yapabiliyorsam sen o burunla kıyameti koparabilirsin!” dedi. (!)

Alın size sendrom #3 :D

22 Nisan 2012 Pazar

Çok acayip bir mim..

Ahh ahh nerede o harem mimleri, ödül mimleri? Nelere kaldık, görüyorsunuz. Şöyle eğlenceli bir mim yok ki güzel güzel okuyalım, hevesli hevesli yazalım. Nerede o eski mimler… Birkaç gündür çoğu blogda dolaşan bu mim bana gelecek mi diye merak ediyordum açıkçası. Birazcık saçma bir mim, durduk yere neden yemek olsam şu olurdum bu olurdum diye düşünür ki insan? Mimi başlatan arkadaş ne düşünerek hazırlamış bu soruları acaba, belki de gençlik dergilerinden esinlenmiştir :P Saçma ama yine de eğlenceli olabilir, cevaplayacağım. Mimi paslayan Mikal Zia’ya teşekkür eder sorulara geçerim.

Yemek olsan hangisi olurdun?

-Hmm… Makarna olurdum. Çünkü pratik! Çünkü ulaşılabilir! Ketçapsız yemeyin ama :P

Muzik aleti olsaydin hangisi olurdun?



(Ortaokuldaki flütümün tıpkısının aynısı, hala duruyor:))


18 Nisan 2012 Çarşamba

Photoshop, ders 9

Hu huuu hala photoshop öğrenmeye hevesli kişiler var mı orada? Geçen seferki ders çok sıkıcıydı di'mi? :D Yine de gerekliydi ama:) Bu defa çok eğlenceli bir dersle geldim. Dersin adı shape kullanımı. Shape nedir diye merak ederseniz google amcaya sorun derim, çünkü kendisiyle yeni tanıştım sayılır. Bu ders de tanışma esnasında shapeleri kurcalarken ortaya çıktı:)) Hemen kullanmak istediğiniz güzel bir fotoğraf seçin, photoshopu açın ve adımları takip edin. Photoshopun p’sini bilmeyen insan bile yapar bunu, inanılmaz pratik.



11 Nisan 2012 Çarşamba

Sendrom #2 Kısa boy sorunsalı..



Kişisel sendromlara devam. Geçen yazımızda ortanca kardeş sendromunu konuşmuş, sorunu kökten çözmüştük :P Bu defa kısa boy sorunsalına değiniyorum. Maalesef yine tecrübelerime dayanan bir yazı olacak. Gönül isterdi ki uzun boylu insan olmanın avantajlarını yazayım, ah ahh kompleksim çıkıyor yavaştan yukarı :P Şaka şaka boy konusunda azucuk -gerçekten az, yazıya bakmayın siz!-  bir kompleksim var, kabul ama bir okuyun yazıyı, niye var görün. Ben değil etrafımdakiler sorunlu boyum konusunda. Ben hiç kısa boylu biri olduğumun farkında değildim -ahaha iç sesim itiraz ediyor bu cümleye-  en azından kısa boyun sorun teşkil edeceğinden/ettiğinden vs haberdar değildim. (Etmiyor da zaten.)Ne zaman okula gitmeye başladım o zaman bu sorun patlak verdi. Bir de baktım “Aa ben kısaymışım, ne ayıp!” diyorum. :P Zaman iç dökme zamanıdır çingu!

4 Nisan 2012 Çarşamba

Ev hallerinden..

Geçenlerde elmalı pasta istedik, annem de kalktı yaptı. Hamuru biraz fazla yapmış sanırım, yap yap bitmiyor; çözümü son tepsideki pastaları büyük yaparak bulmuş. Çayın yanına servis edildiğinde tabakta sadece büyükler kaldı. Biraz büyük olmuştu, kaplumbağaya benzettik; yiyemedik! :D Epey geyik yaptık üstüne. Birkaç gün önce de çay içiyoruz, salatadan salatalık konusuna geçiş yaptık,  annem; “Dün dolabı açtım baktım salatalıklar kocaman olmuş! Korktum.” dedi; ben de ipler koptu, çay ağzımdan püskürdü. Kahkaha krizine girdim resmen. Nasıl büyüdü olur mu öyle şey sen öyle almışsın derken dün internetten baktım sahiden varmış böyle bir şey. Ekşi sözlükte biri daha böyle bir şeye şahit olmuş. Annem haklıymış. :D

2 Nisan 2012 Pazartesi

Beklenen film: Açlık Oyunları

Nihayet filmi izleyebildim. Filmde 15 yaş sınırı varmış biletleri almaya giderken şöyle öğrendim:

“Açlık Oyunları filmine bilet almak istiyorum.”

Kafasını ekrandan ayırıp bilet almak isteyen bana bakan satıcı kaşlarını çatarak: “Affedersiniz, yaşınız kaç? Tek başınıza mı geldiniz?”

Allah allah ne yaşı yahu şaşkınlığından sıyrılamadan yirmi iki deyiverdim. Film başlarken ekrandaki yaş sınırını görünce jeton düştü! Neyse.

Salonda en dikkat çeken izleyici, iki yaşlı teyzeydi. Teyzelerden biri evde yağsız tuzsuz, sıfır kalori mısır patlatmış gelmişti. :) Çok tatlılardı! :)


hunger games - açlık oyunları

1 Nisan 2012 Pazar

Seviyorum seni kadın!

City Hall izliyorum şu sıralar.

"Gelecek yıl şanslı olursam bu çocuklardan biriyle çıkacağım"

(Ben de! :D )

28 Mart 2012 Çarşamba

Sendrom #1 Ortanca çocuk sorunsalı..

Ortanca kardeş sendromu…
Bu bir eziklik duygusu…
Beş kardeşin yanlış yerinde duruyormuşsun gibi…
Arada kalmışsın gibi…
İlginç ve acı veren bir sendrom…
Bu sendroma yakalandığıma eminim…
Çünkü ben, ortanca kardeşim…

Beş çocuklu bir ailenin ortanca çocuğuyum. Bu durumu benden iyi bilen kişi yine bir başka ortanca kardeştir, siz büyükler, küçükler anlayamazsınız bizi :P Tecrübelerimle sabittir hepsi. Bu sendrom en az 3 kardeş olma durumuyla ortaya çıkan ve çift sayılı çocuğa sahip ailelerde asla görülmeyen bir sendromdur.

25 Mart 2012 Pazar

■Kore Dizilerine ödül dağıtıyoruz..

Kore Delisi'nden çok güzel bir mim geldi. Eğlenceli olduğu kadar üstünde düşünülmesi gerken bir bir mim :) Hafızam epey zorladı beni, aklıma neredeyse ilk geleni yazdım. Böyle bir mim şarttı bize ama, izlediklerimizin bir şekilde analizini yapmalıydık ;)


En Şaşırtıcı: 49Days şaşırtmıştı. Ayrıca Bad Boy da şaşırtmıştı beni, bir kere çok güzel bir dizi sanıyordum değilmiş; şaşırdım!:D Aşk üçgenleri çok karışıktı; şaşırdım! :P Finalde ise yine şaşırdım! :) Senarist işin içinden çıkamadı bence :P İzlemeyenlere tavsiye etmiyorum.

6 Mart 2012 Salı

Mim: Sevdin söyle, sordum cevapla, 5n1k?

Narsist Prenses’imiz bir mim paslamış bana, ona da Şeyma paslamış, Şeyma’ya kim paslamış bilmiyoruz çünkü Şeyma hatun tembellik edip üç ayrı mimi biriktirmiş biriktirmiş 3konulu 1mim yapmış :P Tembel çinguuu :P :D Neyse efenim, soru-cevap anket misali bir mim olduğu için cevaplaması çok eğlenceli oldu benim için.

Mim 1 : En Sevilenler


1.En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın?

Öyle sınırları çizilmiş şeylerden bahsetmediği için bu soru cevabım biraz lay lay lom olacak :P En çok; eti cin, eti puff ve çokomel’den hoşlaşırım! :D Bitter çikolatayı da unutmayayım ama, çok severim. Ha bi de bi de şey var, algida twister dondurma, yeşil/krem renk olandan. Yaz boyu günde iki kez yememe rağmen hala yeşil/krem olan dondurmanın neli olduğunu bilmiyorum ama müthiş bir lezzetti. Çok özledim sırf bu dondurma için tamam bir de erik(ekşiiiiiiiiii! :D ) için yaz gelsin istiyorum :P

29 Şubat 2012 Çarşamba

İki Vip'den Healing Camp sohbeti...

Selocann ve ben oturduk Healing Camp yazısı yazdık karşılıklı. Ortak yazı yazmak çok eğlenceliymiş:) İzlemeyenler için programın genel bir özeti oldu yazı, keyifli okumalar :) Siyahlar ben, kırmızılar Selocan :D




25 Şubat 2012 Cumartesi

Photoshop, ders 8

Konu: PNG

PNG nedir diye sorsanız bana fotoyu arka plandan kusursuzca ayırmak, arka plan temizlemek derim, çok ısrar ederseniz bir de ‘fotoğraf formatlarından biri’ derim. Daha profesyonel bir yorum isterseniz eğer; açılımı Portable Network Graphics olan kısa PNG dediğimiz şey, "Taşınabilir Ağ Grafiği" anlamındaki (Portable Network Graphics)'in kısaltmasıdır.

lee min ho fanart wallpaper

21 Şubat 2012 Salı

Bigbang, Türkiye'de!


turkish vip


Düşündükçe heyecanlanıyordum. Biz sahiden Kore’ye gitmiştik. (bkz: Türk Vip'ler Kore'de) Üstelik Bigbang konserini izleyip onlarla tanışmıştık. Ne tanışması yahu kanka olmuştuk resmen. Küçük partimiz aklıma geldikçe hala gülüyorum. Özge’nin T.O.P’ye yaptığı “Senden çocuğum olsun…” serenadı en komik anılarımdan biri. Aylar geçmesine rağmen daha dün yaşadığımız şeylermişçesine tazeydi her şey…


13 Şubat 2012 Pazartesi

Mim: Çekik Sultanlar ~

Birkaç gün önce kendi kendime düşünüyordum; birisi mim başlatsa da blogdan bloga konsak diye.. Bu yazması, okuması çok eğlenceli mim tam zamanında geldi. Zaten kendime bir liste yapmıştım ama yayınlamak fırsat olmuyordu bir türlü, mim başlayınca bekledim biri bana paslasın diye :D (Bu mim bana gelmeseydi küserdim valla :P ) Mimi bana paslayan Nomuyeppuda çinguma çoook teşekkür ediyorum:) İşte benim haremim...

Taeyang


taeyang fanart

10 Şubat 2012 Cuma

Ben buralarda değilken..

Selam!

comeback!

2012 beni olduğumdan daha tembel biri yaptı sanırım. 1 ocaktan beri blogumu güncelleyemedim bir türlü. Çocuklarım olmadan asla diyen Aliye misali (Gündüzleri birkaç kez Aliye’nin tekrarına denk geldim de :P )ben de blogum olmadan asla diyor ve geri dönüyorum. Sizi bilmem ama ben kendi çöplüğümde (Özür dilerim canım blogum, sen çöp değilsin!) ötmeyi özledim. (Tabi ben de tavuk değilim). ÖSS’ciler parantez içinde yapılan esprilerden bloggerın zeka düzeyini bulun bakalım :P

Uzakta kaldığım dönemde Kim Sun Ah festivali yaptım(ki hala devam ediyor) artık Kim Sun Ah hayranıyım, kadın ne yapsa izlerim; te o kaa!

1 Ocak 2012 Pazar

İki küçük anı...

arkadaş

İlkokul 3 sınıftı sanırım… Sınıfımızda Esin diye bir kız vardı. (Gerçek adı Esin değil, takma ad kullandım, ne olur ne olmaz.) Sınıfın deli’si Esin, herkes öyle biliyor onu. Neden deli? Hmm… Kimsenin ilgi göstermediği şeylere ilgi gösteriyor olması, düşünürken sesli düşünmesi ve bunun onu kendi kendine konuşuyormuş gibi göstermesini umursamayan tavrı ve birazcık da kıyafetlerinin özensiz olması onu diğerleri tarafından “deli” yerine koymak için yeterli sebepti. Oysa Esin akıllıydı. Özensiz kıyafetlerinin tek sebebi ise çoğumuz gibi yoksul bir öğrenci oluşuydu. Saçları kısaydı, küt saç modelinden birazcık daha kısa, belki biraz kırpılmış gibi görünüyordu…  Ama temizdi, hani odamız veya dolabımız her zaman karışık olur da annemiz bize “Topla şu odanı!” dediğinde, “O dağınıklık benim düzenim!” deriz ya öyleydi işte Esin; özensiz ama temiz!