10 Haziran 2016 Cuma

Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli: Ah!

Hu hu, nabersiniz? 


Bloguma dönüş yaptım madem o vakit okuduğum kitaplardan da az biraz bahsedeyim dedim ve son okuduğum, yeni bitirdiğim Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli kitabını yazmaya karar kıldım. zira kitap beni pek hayal kırıklığına uğrattı. Spoiler vermeden yazacağım ama zaten spoiler verecek bir şey yok içerikte. 

Konstantiniyye oteli
Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli


Kitap yeni bir otelin açılışına gelen birbirinden özel seçkin insanların oluşturduğu 300 kişiyi ve bu seçkin kişilere hizmet eden otel çalışanları, garsonları ele alan kısa hayat hikayelerinden oluşuyor. 

İstanbul'un seçkin insanları; müteahhitler, tarihçiler, meşhur köşe yazarları, iş adamları, cemiyet hayatının insanları ve birtakım ünlü simaları erken yılbaşı kutlaması ve büyük Konstantiniyye Oteli açılışı için otelin balo salonunda toplanırlar. Farklı tip ve görgüde insanlardan oluşan davette 30 masa ve her masada 10 davetli bulunuyor. Zülfü Livaneli, her birinin hayatına teker teker bakmamızı sağlıyor. Tabii bu davette hayatlarına dahil olduğumuz tek kişi davetliler değil, garsonlar ve organizasyonu yöneten, otel sahibinin şirketinde çalışan, kitabın baş kahramanı Zehra ve sevgilisi Emre'nin de hayatına kısa yolculuklar yaparız. Davetliler gibi garsonlar da çeşitlilik gösterir, aslında hayatın içinde görmeye alışık olduğumuz kişiler manzarası çizmeye çalışmış yazar; kimisi roboski katliamında aile bireylerini kaybetmiş bir genç, kimisi işid sempatizanı aklı yitik genç, kimisi adı gibi Garip... Oteldeki konuklar ve garsonlar İstanbul portresini oluşturuyor adeta. Hatta toplumun yansıması diyebiliriz. 

Kitapta Gezi Parkı, Uludere (Roboski), kadın cinayetleri gibi detaylar yer alıyor. Kah bir davetlinin hayatından kah bir garsonun hayatından ülke gündemine oturmuş önemli olaylar anlatılıyor, konuya parmak basan yorumlar yapılıyor. 



Kitap özellikle güncel olaylara göndermeler yaptığı için okunası bir yana sahip fakat kısa hayat hikayelerinden/kesitlerinden oluştuğu için totalde bir hikaye yok. Var ama yok. Ev sahibi gibi her bir masaya gidip hayatlarına tanık olmak, zenginlerin pisliklerini, görgüsüz hallerini, riyakar ilişkilerini ve göstermelik inançlarını okumak bir bütünlük sağlayamıyor. Açıkçası hayal kırıklığına uğradım kitap boyunca. Üstelik hiç beklentisiz başlamıştım okumaya, tek bir satır bile okumamış yorum almamıştım. Üzdün bizi Zülfü Livaneli. Kısa bağımsız hikayelerden oluşan bütüne ulaşamayan bir kitap oldu benim için. Böyle parça parça çoklu karakterli kitapları, her birinin hayatına değinip bir şeyler anlatan ve bütününde bir yere varamayan kitapları pek sevmiyorum nedense. Elif Şafak'ın İskender'i ve Khaled Hosseini'in Ve Dağlar Yankılandı kitabında da benzer şeyleri düşünmüştüm fakat yine de Konstantiniyye Oteli kadar hayal kırıklığı olmadı o kitaplar. 

Zülfü Livaneli, kitabın tanıtım aşamasında yanılmıyorsam Türkiye panoraması var kitapta demişti. Evet öyle gerçekten lakin olmamış be zülfü amca. Leyla'nın Evi, Serenad ve hatta Kardeşimin Hikayesi (ki bu kitabı da sonu hariç pek sevememiştim) gibi eserlerden sonra bu kitabı okumuş olmak tamamen hayal kırıklığı, şanssızlık...

Hakkını yemeyeyim kitap boyunca ilgimi çeken, kitabı bana göre ilginç kılan tek şey Emre Karaca ve HH ikisiline dair olan sahnelerdi. Büyük bir merakla nasıl sonuçlanacak diye beklerken karşılıklı sahneleri yine hayal kırıklığı oldu. Daha geniş yer verilmesini isterdim bu ikili diyaloglara. Ciddi anlamda karşılaştıkları, sohbet ettikleri uzun sayfalar okumayı düşlüyordum, ah bu da olmadı :)

Konstantiniyye Oteli'ni okuyup beğenenler ya da benim gibi hayal kırıklığına uğrayanlar var mı acaba? Görüşlerinizi okumak isterim. Kitabın dedikodusunu yapmazsak olmaz :) 

Okumaya Virginia Woolf'tan Ms. Dalloway ile devam ediyorum.

Yeni kitaplarda görüşelim ^^'  

4 yorum:

  1. Aslında güzel bir kitap olabilirmiş ya. Neyse. Mrs. Dalloway'i okuduktan sonra mutlaka The Hours'ı izle ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (OLAMAMIŞ) Mrs. Dalloway epey sevilen bir kitapsa demek.. Dün biri daha twitter'da kitaptan sonra filmi izle dedi. Hadi bakalım, merak ettim doğrusu :)

      Sil
  2. böyle kolaj gibi kitaplar benim de pek hoşuma gitmiyor :/ yazından anladığım kadarıyla konstantiniyye oteli buket uzuner'in istanbullular kitabını anımsatıyor... yani ben kısa kısa öyküler okumak istesem gider hikaye kitabı okurum di mi sayın yazar, niçin bana roman süsü verilmiş kısa öyküler anlatıyorsun? ayıb, cık cık cık :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstanbullular'ı okumadım, okumasam da olur diye anlıyorum :) Hakikaten ayıb!!1!11!! Çok hayal kırıklığına uğradım okurken =)

      Sil

Hu hu!
Pek sevgili blog ziyaretçilerim. Lütfen sadece blog linkinizi bırakıp kaçmayınız. Kullanıcı adınıza tıkladığım zaman zaten blogunuza ulaşabiliyorum ben :) Blog linki yazıp kaçan ziyaretçilerin yorumlarını spam olarak işaretlediğimi bilgilerinize arz ederim^^