Yine yeniden caanım blogumdayım. Okuduğum kitaplardan bahsedeceğim azıcık. Vikitap sağ olsun okuma isteğimi kaybettiğimde beni gaza getiriyor sürekli listeme yeni kitaplar ekliyorum falan… Kitap okuyoruz serisi devam etsin o halde.
OCAK-ŞUBAT kitapları
Hayallerimin Arka Bahçesi (Katherine Allred): Madam Patapuff’un önerisiyle bir buçuk günde okuduğum bir kitap, sürükleyiciydi evet! :) Kitap çocukluk yıllarından başlayıp ergenlikle devam edip teee orta yaşlara kadar sürüyor. Böyle çocukluk döneminde başlayan dizi-film-kitapları çok seviyorum, hoşuma gidiyor temelden okumak. Kitap Alix ve Nick’in hikayesini anlatıyor. Alix muhteşem bir ailesi olan kusursuz bir hayata sahipken Nick tam tersi berbat bir hayata ve maalesef kötü bir babaya sahip annesiz bir çocuktur. Alix’in attığı adımla ikili arkadaş olur, kitap okurlar birlikte sık sık.. Nick’in şiddet dolu babasından ötürü Alix’in dedesi evlerinin bahçesindeki odayı Nick’e verir ve Nick hayatının büyük bir bölümünü orada geçirmeye başlar. Her geçen gün birbirlerine daha da yakın olurlar en son mutlu son denilecek noktada bir gelişme olur ve hayatları komple değişir…
Kitabın arka kapağında Sığla ağacıyla ilgili mini bir yazı var bu yazı biraz yanıltıcı olabilir (Benim için öyleydi çok sıkıcıydı bence :D) ama kitap sürükleyici, emin olun. Çıtır çerez ama sıcak bir hikaye yolda okuyabilirsiniz, yolunuz kısalır :))
Demir Ökçe (Jack London): Bu kitabı biraz yavaş okuyarak Jack amcaya haksızlık ettim sanırsam ama içerik güzeldi bu yüzden sindire sindire okumak istedim bir de arada sırada sadece bir gıdım sıkıldım bu sebepten ötürü uzun sürdü bitmesi. (38 günde bitti!!) Jock London’ı ilk kez okuyorum ve okumaya devam edeceğim büyük ihtimalle. Bu kitapta yarattığı kurgu (kurgu hala günümüz için bile ne kadar da muhteşem bi birseniz!) şahaneydi. Kitap ezilenlerin mücadelesini anlatan distopik bir roman. Ernest adında bir işçinin kapitalist amcalardan birinin evindeki davette fikirlerini ve kendi sınıfını savunmasıyla başlıyor. Ve kitabı Ernest’in eşi olan Avis’in ağzından dinliyoruz. Ernest’in her seferinde oligarşiye karşı çektiği söylevler, kapitalist amcaları yerle bir etmesi o kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Satırları okurken sanki ben de o davetteymişim gibi heyecanla karşımda konuşan Ernest’i dinliyordum. Kitap boyunca hep gaza gelirken buldum kendimi :) Kitap çok eskiden yazılmış olmasına rağmen şimdi günümüze uyarlasak hiç zorluk çekmeyiz :) Kahrolsun patronlar yaşasın işçi kardeşler :D Distopik romanları seviyorum galiba.
Daha önce kapitalist sistemle ilgili bu tarz bir kitap okumadığım için herhangi bir karşılaştırma yapamıyorum ama bu kitap güzeldi, çok beğendim ve tavsiye ediyorum. Kapitalizm, oligarşi vs gibi kelimeler kafa karıştırıcı görünmesin çünkü sade bir anlatımı var kitabın. Çevirisi de iyiydi. Çeviri konusunda yorum yapabilecek kadar çok klasik roman okumadım gerçi ama Budala’nın çevirisiyle kıyasladım birazcık :’)
İmkânsızın Şarkısı (Haruki Murakami): Murakami ve Japon edebiyatıyla tanışmama vesile olan kitap. Kitabı okurken Japonların yalnız insanlar olduğunu düşündüm. Kitap yalnızlık hissini verdi bana buram buram… Üstelik bu hem bilinçli hem de zorunlu yalnızlık idi. Kitaptaki karakterler Vatanabe, Midori, Naoko ve diğerleri… Hepsi de ailesinden hatta arkadaşlarından uzak yalnız bir hayat yaşıyordu. Sonra bir de intiharlar var ki duyduklarımı doğrulayan şeyler okudum kitapta. Murakami’nin dili çok akıcıydı, sade kelimelerle anlamlı cümleler kurmuş hep. İmkansızın Şarkısı denince uzunca bir süre aklıma hep aynı iki cümle gelecek sanırım. Aslında alıntılanacak daha çok cümle vardı.
“Ölüm yaşamın karşıtı değil, parçasıdır”
“…çünkü ben olayları kağıda dökmeden anlayamayan o yeteneksiz insanlardanım…”
Kitabın filmini hala izleyemedim. İzlediyseniz yorum yapabilirsiniz. Pek izleyesim yok nedense..
Küçük Mucizeler Dükkânı(Debbie Macomber): Debbie teyzenin kitaplarını mutlaka bir yerlerde görmüşsünüzdür çok popüler son zamanlarda. Küçük Mucizeler Dükkanı, bir çok kadına iyilikler getiren şirin bir tuhafiye dükkanı. Aslında dükkanın adı Bir Yumak Mutluluk. Dükkanın sahibi olan Lydia daha önce iki kez kanseri yenmiş ve tüm tedavi süresince örgü örüp, başkalarına örgü örmeyi öğretmiş otuz yaşında genç bir kadındır. Hasta olduğu dönemde hep babasının desteğiyle yaşamam tutunmuş diyebiliriz. Her şey Lydia’nın kentsel dönüşüm sürecinde olan bir mahallede açtığı şirin bir tuhafiye ile başlar. Bu tuhafiye birbirinden farklı dört kadının yuvası olur adeta. Biri eşi ve geliniyle sorunu olan yaşlı ve zengin teyze biri çocuk sahibi olmak isteyen ama bir türlü olamayan anne adayı ve diğeri ise mor saçlı acayip bir kız. Lydia ise zaten kanseri iki kez yenmiş ve tuhafiyeyle birlikte hayatına yeni bir sayfa açma derdinde olan genç bir kadın. Bu dört kadın Lydia’nın örgü dersine katılır türlü sebeplerden ve olaylar olaylar…
Su gibi akan bir kitap daha. Örgü hakkında hiçbir şey bilmeyen kişiler heveslenebilir :D Ben bir tek haroşe (böyle mi deniliyordu ya da yazılıyordu emin değilim tabii :D) örmeyi biliyorum haa bir de bir düz bir ters örgü biliyorum ama annem asla izin vermiyor örgüsünü elime almama. Umut dolu çıtır çerez bir kitap, bunu da yolda okuyun :)
Gözlerini Sımsıkı Kapat (John Verdon): Yazarın ikinci kitabı. İlki Aklından Bir Sayı Tut idi ki çıktığı dönem nasıl popülerdi, anlatmıştım. Okuma listemdeydi hediye olarak gelince bir çırpıda okudum. İlk başlarda ilk kitaptan daha güzel olduğunu düşünmüştüm ama sonra bu fikrimden vazgeçtim. Çünkü katili hemen tahmin ettim. Gerçi ilk kitabın referansı olmasaydı tahmin edebilir miydim emin olamadım şimdi :) Sadece dedektif Gurney’in ilk kitapta olduğu gibi ikinci kitapta da olaya konuk dedektif olarak dahil olması ve bunun özel hayatında sorunlara yol açması sıkıcıydı bana göre. Sanırım üçüncü kitabı olan Şeytanı Uyandırma’da mesleğine resmen geri dönüş yaşayacak, yaşamalı!
Yazar bu defa düğün günü öldürülen gelin cinayetini anlatıyor. Üstelik katilin kim olduğu da belli! Yine de emin olunamıyor çünkü hikayede eksik parçalar olduğu keşfediliyor. Dedektif Gurney’in olaya dahil olması cinayet silahından düğüne gelen davetlilere kadar her şeyde bir şüphe oluştrması acaba dedirtiyor. Durumun ilginç bir yanı daha var o da düğünün alanının hemen her yerinde kameraların olması. Gurney amca üstün zekasıyla çözüyor elbet olayı.
Budala - I ve II. Cilt (Fyodor Mihailoviç Dostoyevski): Daha önce hiç Dosteyevski okumamıştım ve Suç ve Ceza okumayı çok istediğim bir Dostoyevski kitabı. Şimdiye kadar okumamış olmam ise yayınevlerinden kaynaklanıyor. Tuğla gibi kitabı incecik baskı yapmışlar ee hal böyle olunca da okuyasım gelmiyor hiç. İki cilt haline denk gelirsem ya da sadeleştirilmemiş olanına mutlaka okuyacağım.
Budala biraz hayal kırıklığı oldu bende. İlk cildi bir çırpıda okudum ama ikinci cildi kendimi zorlayarak resmen sürünerek okudum. Çeviri çok ama çok kötüydü :/ Hiç zevk almadım okurken sırf bitsin diye okudum. Dürüst bir adam olduğu için saçma bir şekilde Budala yerine konan adamın hikayesini anlatıyor kitap.
(Dosteyevksi önerilerine açığım.)
Bir sonraki kitap yazısında görüşürüz^^
Gözlerini Sımsıkı Kapat bana da bir nevi hediye olarak gelmişti. İlk kitabı da okumamıştım direkt bunu okuyuverdim işte. Bayağı şaşırmıştım olaylar karşısında. Zaten öyle çok bir tahmin yeteneğimde yoktur. Bu arada üçüncü kitaptan haberim yoktu. Hem onu hem ilk kitabı okumak istedim şu an çok fena. :D
YanıtlaSilİlk kitap senin için daha şaşırtıcı olabilir :) Üçüncü kitabı biraz zaman geçtikten sonra okumayı düşünüyorum ben aynı yazarın kitaplarını üst üste okumak pek güzel değil, her şeyi biliyorsun.
YanıtlaSililk kitap ilgimi çekti. gözlerini sımsıkı kapat'ı ise yazın plajda filan okumalık olarak düşünüyorum. ama çok kolay tahmin edilebilir olması biraz hayalkırıklığına uğrattı.. küçük mucizeler dükkanı beni de örgüye heveslendirmişti (ben de bi tek düz ve ters örgü bilirim) ama çabuk geçti allahtan, ehuehe :D eline sağlık canım.
YanıtlaSilİlk kitap da plajda okunabilir esasen ama yanabilirsin :P Gözlerini sımsıkı kapat beni de biraz hayal kırıklığına uğrattı ama yine de güzeldi delil peşinde koşmak falan.. Benim örgü olayım da tek sıra örene kadar başlayıp bitiyor. Çok çabuk sıkılıyorum :D
YanıtlaSilJapon edebiyatına hayranım. En sevdiğim yazar Haruki Murakami midir yoksa Kavabata Yasunari mi hala karar veremedim ama.... Murakami cidden başka bir adam... 1q84'ü de oku mutlaka! Çılgın bir şey. Hatta Türkçe'ye çevrilmiş bütün kitaplarını oku. Maalesef çevrilmemiş bir sürü eseri var. Japonca öğrenesim var sırf Murakami'yi anadilinden okuyabilmek için
YanıtlaSilMurakami'nin Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okumayı düşünüyorum zaten, hepsi listemde. ÖZellikle Sahilde Kafka ile ilgili çok güzel yorumlar duyuyorum mutlaka okumalıyım. 1Q84 ise kalın olması sebebiyle listenin sonunda biraz, taşıyarak okuma durumu imkansız olduğundan =) Kavabata'nın kitaplarını hemmen inceliyorum. Teşekkür ederim öneriler için^^
YanıtlaSil