13 Şubat 2014 Perşembe

Yazı yazdım!

Huu! N’örüyonuz?



Zavallı blogum aç sefil yazısız kaldı, kurudu gitti. Çok yazasım var ama bir türlü şöyle oturup yazamıyorum. Halbusi pc’de çok zaman geçiriyorum ama nasıl oluyorsa ne zaman blogu açsam başka şeylere kayıyorum, burayı unutuyorum. Bütün suç şu liste sitelerinde, biliyorum! Biri twitterda bir link paylaşmayagörsün, hiç liste görmemiş gibi sitedeki tüm listelerin kökünü kurutuyorum!

Daldan dala atlamalı bir yazı olsun bu, gelişigüzel yazacağım çünküm. Ne diyor bu kız demeyin hiç, temem mi?


Geçtiğimiz haftalarda Ankara’ya gittik maaaaaile. (Çok kalabalıktık bu yüzden a’ları çoğalttım, öyle yazılmaz o diye sinirlenmeyin ekran başında :D) Kuzenler, amcalar, halalar, neneler, kardeşler falan filan.. Günübirlik bir ziyaret oldu tabii. Gece dört sularında kalktık beş gibi falan ekibi toplayıp yola çıktık. İki günlük uykusuzluğumla bindim otobüse yolda uyurum belki diyordum amma velakin uykunun u’su yoktu her zamanki gibi. Dönüşte de aynı şekilde uyumadım ama eve geldiğimde pek şükela bir uyku çektim. Deliksiz uyumak güzel şey vesselam.

Yolda izlemelik kdrama ve Jdrama stoğu yapmıştım flaşlara fekat otobüsteki o mini tv’lere flaş takılmıyor imiş, dizi izleme hayalim o an son buldu. Çok da şe’etmedim ama otobüste yabancı olmadığından, ailecek olduğumuzdan gırgır-şamata dolu eller havada bir yolculuk oldu. Yanıma aldığım Oblomov’u bile gidiş-dönüş toplam iki sayfa okuyabildim. Öyle hareketliydi yolculuk.

Genelde bir yere gideceğimiz zaman herkes kendi arabasına doluşur konvoy halinde giderdik, bu defa yol uzun olduğu için farklı bir yöntem denedik ve otobüs kiraladık, pek de güzel oldu. Yolda hiç kar yoktu :’( (Bu zavallı blogger hayatı boyunca hiç kar görmedi böhüü) Bi’ Aksaray’da verdiğimiz molada buz tutmuş zemin olayını düşmekten son anda kurtularak tecrübeledim o kadar. (Çen rezile!) Giderken hava iyiydi soğuk değildi, mola verdiğimiz noktalarda üşüme olayı olmadı ama yine Aksaray’daki tesislerde ellerimi yıkayayım dedim, aman yarabbi! Sular buz! Acı çektim ellerimi yıkarken :D

Şimdi düşünüyorum da biri bana Ankara’ya gittin mi hiç diye sorsa ne diyeceğim? Evet gittim desem olmayacak hayır gitmedim desem hiç olmayacak :D Gittim sayılır diyeceğim :D Çünkü evden çıkıp yine başka bir ev ziyaretine gittim. Otobüs Ankara’ya girdiğinde içerideki gırgırdan kafamı çevirip iki yer göreyim durumunu akıl edemedim pek. Bir ara şehirden geçerken bir müze ve bir kültür merkezi mimarisinden ötürü dikkatimi çekti şöyle bir göz gezdirdim o kadar.

Bu ziyaretle birlikte dört saatlik yol limitimin yedi-sekiz saate çıktığını sevinerek gördüm. Midem bulanır diye çok korkuyordum ama korkulan olmadı sorunsuz atlattım. Arada sıraa hafif bir yoklasa da mideciğim, dışarı çıkmak istemedi :P

Günübirlik yolculuk yapmak çok zevkliymiş. Sekiz saat yol yapıp birkaç saat kalmak sonra yeniden bir sekiz saat daha yol gitmeyi eğlenceli buldum. Dönüşte hava pek soğuktu. Yine –yanılmıyorsam- Aksaray’da yemek-ihtiyaç molası verdik, o anlar hayatımın en soğuk anlarıydı. Otobüsten dışarı adımımı attığım an yüz ve el (yoksa da böyle bir şey şu an uydurdum artık var, olmalı!) felci geçiriyordum! Yine yeniden aman yarabbi demek istiyorum. Hayatımda ilk kez bu kadar şiddetli bir soğuk yaşadım. Ki üstümde kalın bir polarımsı kapşonlu kazak ve mont vardı ona rağmen dondum. Ben ki o montu alıp eve döndükten sonra “Mersin için çok fazla bu mont” farkındalığı yaşayıp, pişman olup, Mersin’in en şiddetli soğuğunda bile fazla kalın bulup sıcakladığım montumu giymiştim fırsat bu fırsat diyerek. Çen sore! Börek yemek için ellerimi kullanmam gerekiyordu ama kullanamıyordum :D Ellerim eklem yerlerinden buz tutmuştu, yüzümden haberim yoktu zaten. O an gelip her yerlerime iğne batırsalar ruhum duymaz o derece donmuştum. En fenası da o buz gibi sularla el yıkamaktı. Otobüse biner binmez el kremini boca ettik ellerimize. Mersin’de yaşayıp da böyle bir soğuğu hayal etmem mümkün değildi, oralarda yaşanan kış değil kış ötesi bir şey bence. Biz en fazla ince uzun kollu sweet ve mevsimlik mont giyiyoruz burada. Buna rağmen bazen sırtımda battaniye ile dışarıda gezmek istediğim zamanlar olmuyor değil. Demek Ankara gibi bir yerde yaşasam ya sokağa hiç çıkmayacak ya da yanımda ısıtıcıyla falan gezecekmişim :D

Soğuk havaların tek güzel yanı kırmızı beremi takmak oldu. Hep böyle atkı-bere-eldiven olayına özenir ama hiçbir zaman takacak mevsimi bulamazdım. Ankara’ya giderken ilk iş kafama bir bere takmak oldu. Çok mutlu oldum bere takınca :D

Kış mevsimini çok seviyorum yaz mevsimi ölsün istiyorum ama anladım ki ben sadece Mersin kışını seviyormuşum. Bak şimdi üstümde ince bir hırkayla yazıyorum bu yazıyı. Kış dediğin böyle güzel. Yine de kar görseydim iyiydi. Onun zevki de ayrı güzeldir diye düşünüyorum.

The Heirs’ten bu yana dizi izleyemiyordum, bu yüzden reply 94 dizisine başladım. 13-14. bölümlerdeyim ve hala koca tahminim çok net, kesinlikle kafamdaki kişi koca olacak kişi. İzlerken hiç ikinci bir ihtimalim olmadı. Senaristler sağolsun dizide bolca “Bak belki de koca budur!” demek için ihtimaller yaratsa da tahminimden şaşmadım. Ayrıca o ikinci ihtimal koca adayını izlerken sıkılıyorum resmen. Yine de ters köşe olma ihtimalimi saklı tutuyorum hele de bu kadar eminken tahminlerimden. Bakalım ne olacak son bölümde. Son bölümde deşifre olacak di’mi koca? Diziyi 16 bölüm sanıyordum aha finale yaklaştım heyecanıyla izliyordum ama sanırım dizi yirmi bölüm, henüz ilk on-altı bölümü indirmişim. Konuyu gereksizce uzatmadıklarını umuyorum çünkü dediğim gibi o ikinci ihtimal koca adayının sahneleri çoğaldıkça sıkılıyorum.

Son zamanlarda heyecanla kumbaramın dolmasını bekliyorum. Ablam yeni yıl hediyesi olarak kuzenlere ayakabbı şeklinde bir kumbara aldı, ilk defa kumbaramı ağzına kadar dolmadan açmayacağım sözü verdim kendime; ne kadar çıkacak çok merak ediyorum. Gereksiz bir heyecan ve merak aslında çünkü hepi topu 60-70 lira çıkacağı belli :D Kumbaram salonun orta yerinde duruyor gelen geçen bağış yapıyor, ailecek doldurmaya çalışıyoruz. İçinde iki tane kağı para var, babamın attığını biliyorum ama evde kime söylesem gururlu bir gülümsemeyle ben attım onu diyor sklşdjfghlks Her akşam ev halkına cebren bağış yaptırıyorum ama yine de dolmuyor yahu. Dipsiz kuyuysa demek. Bir an önce harcamak istiyorum :D

Dünden beri Garnier bb krem almaya çalışıyorum. Platin’de indirim varmış, ne zamandır almak istediğim için e bari indirimden alayımucuz ucuz diyordum ama evdekiler olay yaptı. Zırt pırt ev halkına Pozcu’ya gidecek olan var mı, geçerken oraya da uğrasana platinden şu kremi al bana baskısı yaptığım için abim kafayı kremle bozduğumu düşünüyor. Bir de geçenlerde avon’dan krem almıştım onun alış sürecine de şahit oldu tam oldu. Dün gece ellerime krem sürüyordum abim geldi gördü alkjghlakjhfkjshd Döverim bak seni delirdin herhalde krem diye diye moduna geçti skljdghkjdsg Sinirleri bozuldu çok :D Bugün kardeşceğizime aldırdım ama kremi, küçük kardeşlerin görevidir bu da bir nevi. Açık ton olandan aldım, yanında gözaltı roll-on vardı. İlk defa bir indirimden yararlanıyorum, ucuz bir şey alıyorum, kesin beğenmeyeceğim kremi var bir iş :D Kullandıktan sonra görüş bildiririm diyemeyeceğim çünkü karşılaştırma yapacağım bir krem kullanmadım daha önce yüzümde. Bu yüzden başka bloglara uçun yorum için.

Son olarak okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum. Oblomov ve Ahmet Ümit’in Ninatta’nın Bileziği’ni okuyorum. Oblomov’u pek şükela blog Mikalzia’dan ötürü aldım, Ninatta’nın Bileziği ise uzun zamandır okuma listemde olan şuan kimin önerdiğini hatırlamadığım bir blogger önerisiydi. Ahmet Ümit polisiye yazdığı için kitabı polisiye sandım fakat öyle değil, kitap bir destan şeklinde yazılmış. Değişik bir kitap benim için, güzel ilerliyor üstelik. İncecik bir kitap olmasına rağmen yavaş okuyorum elimde okuyacak başka kitap olmadığı için. Kitap demişken yeni keşfettiğim kitapçıyı söylemezsem olmaz. Bir gün yanlış otobüse binmişim, mecbur ikinci otobüs yapmak için Forum-Mersin durağında indim ve şöyle bir kafamı çevirince Mersin Kitap Kulubü adındaki kitapçıyı gördüm. Hemen koştum içeriye ikinci el-sıfır kitaplar satılıyordu. Bu iki kitabı da buradan aldım. Yol üstünde olmasına rağmen yolun biraz aşağısında, birkaç merdiven inilerek ulaşılan bir yer. Arada gidip kitap alın oradan, kuytuda kaldığı için kimse kitap almıyor oradan sanıyorum, yazık :D

Bu akşam Aramızda Kalsın dizisi var, ailecek izliyoruz (alkjhgaslkjfsd) Hüsne karakterine tabii ki ölüyoruz, antepli olayını fazlasıyla abartsa da seviyoruz kadını. Arife-Mahir ikilisini ise merakla izliyoruz. Dizinin en güzel iki karakteri. Arife terliği diye bir olayımız bile var klsdjfglkjdg Nerde kokoş bir terlik görsek bak arife terliği alalım mı geyiği dönüyor. Şu son bir iki haftadır dizinin temposu düşmüş gibi hissediyorum ama bu hafta yükselecek o tempo sanıyorum. Arife-Mahir karaoke düeti sahnesi yeter bile :D

En tatlı gelişmeyi yazmadan yazıyı bitiriyordum neredeyse. Geçenlerde mahalleden bir amca bilgisayarla ilgili bir şey sordu bana, tamam getir bakayım dedim ve karşıma photoshop programı çıktı. 70 yaşındaki amca -hatta dede- photoshop kurmuş bilgisayarına diyor ki her akşam alıyorum bilgisayarımı photoshop yapıyorum :D Komşu çocuklarının ödevlerinin görsel aşamasını falan yapıyormuş. Sorduğu şey de dünyanın en basit şeyiydi neyse ki öğrettim. Şimdi arada sırada geliyor photoshop öğretiyorum. Her seferinde defalarca özür diliyor vaktimi aldığı için ve sonsuzlarca kez teşekkür ediyor, kötü hissediyorum kendimi :D Bir fotoğraf gösterdi bana, internetten bulmuş. Kocaman bir ev, bahçeli falan ama bahçesinde hep çöpler falan var. Diyor ki; evin bahçesini temizliyorum tertemiz yapacağım evi :')) Öğrenmenin yaşı yokmuş sahiden de. 

Bu kadar aradan sonra bu kadar blog yazısı yeter bence, tekrar okuyamayacak kadar uzun olmuş zaten, kontrol etmeden yolluyorum. Bu yazı burada biter.

Görüşenzi!

7 yorum:

  1. Hı ne? Geldik mi sonuna yazının? :D Uzuncana olmuş lakin 40 yılın başında yazmışsın üşenmedim okudum pek tabii hepisini :D Yolculuk eğlenceli geçmişe benziyor. Bir otobüs dolusu gittiğinize göre Ankara'da ziyaret ettiğiniz ev epey büyük olmalı :D Bir kaç yıl önceki Trabzon ziyaretimizde çok üşümüştüm ben de. Halamların evi buz gibiydi! Akşam yatarken üstümü değiştirmek bile istemedim o derece. Sabah kalktığımda soğuktan burnum düşmüş olabilir mi diye düşünerek uyudum. Soğuğu hiç sevmiyorum.

    1994'te ben de senin olduğun bölümdeyim sanırım. 2 ay kadar önce bir ara verdim, bırakış o bırakış. Hala güya son 6 bölümü izleyeceğim. Spoiler yediğim için çok da merak etmiyorum. Maalesef Na Jung'un eşinin kim olduğunu izlemeden önce öğrenmiş bulundum. Bakalım senin tahminin tutacak mı :)

    Kumbara olayı eğlenceliymiş :) Denemedim hiç ama ben dayanamam sanırım, dolmadan açarım büyük ihtimalle. Garnier'in BB kremini ilk çıktığında alıp memnun kalmamıştım pek. Sanırım 3-4 yıl olmuştur. Geliştirmişlerdir formülünü herhalde. Bir de benimki normal olanıydı, yağlı ciltler için olanı hakkında iyi şeyler okudum. Sen aldığından memnun kalırsın umarım :)

    Yazının sonunda bahsettiğin yaşlı dedeyi okuyunca yüzümde bir gülümseme belirdi. Takdir ettim kendisini, ne güzel :)

    Daha sık yazsan olmaz mı? Özlüyoruz ♥

    YanıtlaSil
  2. Senin keyifle okuman lazımdı zaten, sen de uzun yazıyorsun ne de olsa :')) Üşenmeden okuyan ve üstüne yorum yapan tek kişi olabiliten yüksek yine de =P Tenk yuu ^^

    Yolculuk çok keyifliydi. 30-35 kişiydik bir şekilde sığdık eve :D Aklıma geldikçe o soğuğa şaşırıyorum hala. Nasıl bu kadar soğuk olabilir yahu, nasıl! :D Yaşadığım şehri daha bir seviyorum artık! :') Ben öyle bir yerde uzunca yaşayamazmışım, sabahları elimi yüzümü bile yıkayamazdım herhalde. Soğuğu sıcağa tercih ederim her zaman çünkü mersinin kışı ne kadar güzelse yazı da o kadar berbattır. Yazın bu şehirden nefret ediyorum :/

    1994'te hala dediğim yerdeyim izleyemedim birkaç gündür. Ara verince dönmek zor oluyor. Yarın devam edeceğim, bakalım koca kim çıkacak. Ben twitterda onca izleyen kişiye rağmen spoiler yemedim çok şükür :') İçinde sayı olan tweetleri okumuyordum bile spoi yicem diye =D Korudum kendimi :') Keşke spoiler yemeseydin dizi fena değil çünkü.

    Az önce kumbaramı açtık ailecek :D Herkes bir tahmin yaptı ne kadar çıkacak diye. 100 TL çıktı tam :) 2 ayda 100 lira toplayabilmişim, fena değil sanki :') İlk defa kumbaram ağzına kadar doldu ayrıca, bu bir rekor. Garnier'in kremini hiç beğenmedim :(( Yani ben daha önce yüzümde pek ürün kullanmadım karşılaştırma yapamıyorum ama bb kremle ilgili beklentim farklıydı. Birazcık nemlendirici krem gibi cildim emecek sanıyordum :D Sabah evden çıkarken çooook az sürdüm şöyle bir, akşam eve geldim peçeteyle yüzümü sildim peçete kahverengiye büründü. Az önce sürmüşüm gibiydi. Bir de açık ton almama rağmen (ki az daha 'açık tenli sayılmam koyusunu alayım' hatasını yapacaktım) çok koyu geldi rengi. Kuzenim benden daha koyu tenli olmasına rağmen o da koyuluğundan şikayetçi. Bu yüzden koyu tenli birine hediye edeceğim. Kremin göz roll-on'unu sevdim ama onu kullanacağım gibi.

    Yaşlı dede çok tatlı, :'))


    Karşılıklı daha sık yazalım bence :)

    YanıtlaSil
  3. Ankara ziyaretinin sebebinden bahsetseydin ya :))

    YanıtlaSil
  4. Tanıdık biri olma ihtimalin yüksek sanki :') Bahsetme niyetiyle başlamıştım yazıya ama nedense böyle aktı yazı :') Daha devamı gelecek Ankara ziyaretinin nasıl olsa illa ki bahsederiz pek sevgili okuyucu ^^

    YanıtlaSil
  5. Bende yazıyı yakın bir tarihte yazdın sanarak acaba hangi gün geldin Ankara'ya hangi gün en soğuktu ki diye düşünüyordum sonra bir baktım ki ay olmuş nerdeyse :) Hava durumu yarın kar olacak diyor şimdi gelmiş olsan belki görürdün karıda. Gerçi hava durumuna pek inanmak da doğru gelmiyor bugünlerde. sürekli yağmur ve kardan bahsetmesine rağmen yalnızca yağmur yağacakmış gibi berbat bir havayla karşılaşıyoruz o kadar.
    Şemsiye taşımaktan nefret eden, karda kayıp düşmekten çok fena korkan ben için bu durum iyi bir şey sayılabilir tabi.
    Aramızda kalsına ben de bayılıyorum! Arife-Mahir yaa çok tatlıar :D Düetleri deyince çekirgeyi mi söyleyeceklerdi de onlar yanlış parça çalmıştı. Sözleri çalışırlarken Mahir ben bu tarafa giderken sen şu tarafa doğru git diye gösterince çok eğlenmiştim :)

    YanıtlaSil
  6. Çok geç gördüm ve haliyle geç onaylayabildim yorumunu, çisomidaaaa ^^

    Ahh şu hayatta bir gün kar görebilecek miyim acabası? :)) Bu kış olmadı bir dahakine inşallah diyorum her zamanki gibi ^^

    Ben şemsiyeyi baston niyetine taşımayı seviyorum fakat iş kullanmaya geldiğinde nefret ediyorum hatta çoğu zaman kullanmıyorum. Yolda yürüyen mantara dönüyorum ufacık boyumla =D

    Çekirgeyi söyleyeceklerdi ama yanlış şarkı çıkınca devam ettiler çok da hoş oldu :)

    YanıtlaSil

Hu hu!
Pek sevgili blog ziyaretçilerim. Lütfen sadece blog linkinizi bırakıp kaçmayınız. Kullanıcı adınıza tıkladığım zaman zaten blogunuza ulaşabiliyorum ben :) Blog linki yazıp kaçan ziyaretçilerin yorumlarını spam olarak işaretlediğimi bilgilerinize arz ederim^^